Röportaj: ‘Kızılcık Şerbeti’nin Metehan’ı Rahimcan Kapkap

 Röportaj: ‘Kızılcık Şerbeti’nin Metehan’ı Rahimcan Kapkap

Bu sezonun en çok konuşulan dizilerinden biri şüphesiz Kızılcık Şerbeti‘ydi. Dizide muhafazakâr Ünal Ailesi’nin en genç üyesi Metehan karakterini canlandıran Rahimcan Kapkap’la yaptığımız keyifli röportajda; Kızılcık Şerbeti‘ni, Metehan’ı, oyunculuk yolculuğuna nasıl başladığını ve bundan sonra neler yapmak istediğini konuştuk. Yetenekli, genç oyuncuyu daha yakından tanımak için röportajımıza buyurun…

Fotoğraf: Hüseyin Murat Taş
Styling: Seda Solmaz
Saç & Makyaj: Rukiye Yıldırım
Fotoğraf Asistanı: Şirin Aktürk
Mekan: The Artisan Istanbul MGallery

Öncelikle eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz? Üniversiteye devam ederken bir yandan Akademi 35 Buçuk Sanat Evi’nde oyunculuk eğitimi almaya başlamışsınız. Nasıl ilerledi bu süreç? Oyunculuğun yanı sıra üniversitede eğitim hayatına devam etmek nasıl bir deneyim?

İstanbul’a 2017 yılının Eylül ayında İstanbul Gelişim Üniversitesi STV bölümünü kazanarak geldim. STV okumak gibi bir niyetim yoktu açıkçası, o benim İstanbul’a geliş biletimdi. Gelir gelmez de Craft Oyunculuk Atölyesi’nde eğitime başladım. Daha sonra kendimi daha da geliştirmek ve farklı hocaların farklı tekniklerini merak ettiğim için Akademi 35 Buçuk’ta eğitim almaya başladım. Birbirinden kalifiye, müthiş insanlarla çalışma fırsatı yakaladım; Celal Eldeniz, Altan Gördüm, Uygar Özçelik, Gizem Erdem, Ersin Umulu, Sena Taşkın gibi. Eğitim alırken bir yandan da üniversiteyi yürütüyordum. Aynı zamanda da festivallerde, cafelerde ve tiyatrolarda çalıştım. Bunların hepsi tabii ki fiziksel ve mental olarak çok yorucu geliyor ama dönüp baktığımda İstanbul’daki altı yılıma, iyi ki böyle dolu dolu ve mücadele içinde geçirmişim bu süreci diyorum. Her an, beni ben yaptı çünkü. Geldiğim yeri, geçtiğim yolları, hâlâ devam eden mücadelemi hatırlatıyor bana. Yolumdaki tüm güzellikler, zorluklar tuzu biberi oluyor kariyerimin. İyi ki de böyle oluyor. Ne verirsek hayat daha fazlasını veriyor bize. 🙂

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Çocukluğunuzdan beri ilginiz var mıydı bu alana yoksa yıllar içinde mi gelişti? Bu süreçte kendinize örnek olarak gördüğünüz veya ilham aldığınız isimler oldu mu?

Oyunculuk ilk aşkım benim. 🙂 Spesifik olarak “Şu dönemde karar verdim,” diyemem çünkü aklım ermeye başladığından beri hep hayalini kurduğum, dualar ettiğim bir olay bu. Oyunculuk benim için meslekten öte takıntı gibi bir şey. Hayatımın her anında benimle. Küçüklüğümden beri aile ve yakın arkadaş ortamımda bir karakter yaratıp onu savunurdum. Yaptığımız şey de bu zaten; karakter savunuculuğu. Yıllar içinde eğitimini aldıkça, oyunculuğun farklı yönlerini gördükçe ve deneyimledikçe de her gün paha biçilemez bir durumun içinde olduğumu hissettim, hissediyorum. Kendimi her geçen gün daha da tanımak, aşmaya çalışmak, farklı karakterlere dair kendimde ipuçları bulmak müthiş bir haz. Çocukluğumda ve ergenlik zamanlarımda hep Joker ve Yüzüklerin Efendisi serilerini izlediğim için o dönemlerde örnek aldığım isimler Heath Ledger ve Orlando Bloom’du. Sonradan bu isimler Jack Nicholson, Robert De Niro, Al Pacino, Haluk Bilginer, İsmail Hacıoğlu gibi isimlere evrildi. Heath Ledger hâlâ idolüm bu arada. 🙂

Kızılcık
Pantolon ve Ceket: Levi’s / Atlet: H&M / Sneaker: Elle / Kolyeler: Berrin Özkan

Ekrana ilk defa Elkızı dizisindeki Mert rolüyle çıktınız. Elkızı’na dahil olma süreciniz nasıl gelişti? Bu ilk deneyimden okurlarımıza neler aktarmak istersiniz?

Elkızı ve Mert çok kıymetli ya, öyle böyle değil yani. 🙂 ilk işim, ilk savunduğum karakterim. Dediğim gibi festivallerde çalışıyordum eğitimden arta kalan vakitlerde. Bodrum’da bir etkinlikte çalışırken geldi Mert’in audition’ı. Yorgunluktan iki hafta audition’ı çekemediğimi hatırlıyorum. Sonra silkelenip, audition’ı çekip attığımda yönetmen görüşmesine çağırdılar direkt. Canım ciğerim Feride Hocam çok beğenmiş, sağ olsun ve beni gördükten sonra da başkası olsun istememiş. -Onun anlattığına göre :)- Çalıştığım etkinlikten izin alamadım ilk başta, gelemedim, gidemedim bir şeyler oldu o birkaç günde. Olmayacak gibi oldu ama sonunda Feride Kaytan’ın karşısında buldum kendimi. Sonra oldu. 🙂 Telefon geldiğinde Nişantaşı’nda yolun ortasında oturup ağladığımı hatırlıyorum. Elkızı’na dair ger şey çok kıymetli.

Elkızı’ndan sonra ise bu sezonun en çok konuşulan dizilerinden Kızılcık Şerbeti’nde Metehan Ünal rolünü canlandırıyorsunuz. Bu iki projenin arasındaki en büyük fark ne oldu? İki dizide canlandırdığınız karakterleri kıyaslarsanız bir oyuncu olarak nasıl bir gelişim kaydettiğinizi düşünüyorsunuz?

İki proje arasındaki farklılıklar çok fazla. Ama benzerlikleri de çok. Mert sevgisiz ve abisinin gölgesinde büyümüş bir gençti mesela, Metehan da sevgiyi alenen hissedebilmiş bir genç değil. İkisinin de iç muhakemesi sertti. Proje olarak baktığımda Elkızı benim ilk işimdi ve sürekli set ortamını veya farklı olasılıkları öğrenmeye çalışıyordum. Kızılcık Şerbeti’nde taşlar biraz daha yerine oturdu tabii ki ama yetmez, hâlâ öğrenmeye çalışıyorum, bir şeyleri geliştirmek odağım. Çalıştığım insanlar açısından da iki projede de çok şanslıydım. Ama Kızılcık Şerbeti’nde Barış Kılıç çok farklı bir faktör oldu benim için. 🙂 Gerçekten abi-kardeş olduk ve enerjimiz sahnelerimize de yansıdığı için mutluyum. Setteki enerji ve çalışma ortamı çok etkiliyor beni bu yüzden de sette oynamaya başlıyorum açıkçası. Bu noktada daha özgüvenliyim Elkızı’na göre. 🙂 Sahnenin durumuna, duygusuna, çatışmasına göre kim ne düşünür falan hiç düşünmeden balıklama dalıyorum sete ve çok da iyi oluyor. Tüm ekip arkadaşlarımın enerjisinin, işe inancının arttığını hissedebiliyorum ve alenen görüyorum. Ekip çok iyi bu arada. 🙂

Kızılcık

Kızılcık Şerbeti’ndeki set ortamını çok merak ediyoruz tabii. Birbirinden yetenekli isimlerle çalışıyorsunuz. Nasıl bir set ortamınız var? Bize kamera arkasındaki ortamdan, ekiple geçirdiğiniz zamandan söz edebilir misiniz?

Gerçekten şampiyonlar ligi. Başka bir açıklaması olamaz yani. En başta herkes çok yetenekli ve işine odaklı. Senaristlerimizden yapımcımıza, yönetmelerimizden saç makyaj asistanlarımıza kadar herkes işini biliyor ve inancı sağlam. E bu durum da tabii ki işimizi aşırı derecede rahatlatıyor. Sette eğlenmemize ve sahneleri fütursuzca oynamamıza alan açıyor. Ben hiçbir zaman çalışıyor gibi hissetmedim, sürekli eğlendim, öğrendim, deneyimledim. Settar Abi’nin anlattıklarını dinlerim mesela sürekli, çok keyif alıyorum. Evrim müthiş bir aura zaten, sahne arkasında da gerçekten çenemiz ağrıyor gülmekten. 🙂 Hele bir de Barış Abi ve Evrim’le sahne çekiyorsak vay halimize. Herkes kırılıyor sette. Güzeliz güzel. 🙂

Kızılcık Şerbeti, hem hikâyesiyle hem de RTÜK’ün yasaklamalarıyla gündemden düşmedi. Senaryoyu ilk kez okuduğunuzda dizinin bu denli konuşulacağını düşünmüş müydünüz?

Senaryoyu ilk okuduğum andan itibaren Kızılıcık Şerbeti’ne inancım bir an bile kırılmadı. Konuşulacağından emindim. Senaryonun bir derdi var çünkü, bir şeyler anlatmak istiyor ve bu gerçekten hayattan bir durum. Benim hayatımda da olan ve olabilirliği yüksek kesitler içeriyor. Bu durum da benim yaptığımız projeye olan inancımı katbekat arttırıyor. Tabii ki Kızılcık Şerbeti‘ne çok inanıyordum, çok konuşulacağını düşünüyordum ama seyircinin bu denli işi sahipleneceğini, empati kuracağını tahmin etmemiştim. İyi ki Kızılcık Şerbeti… 🤍

Kızılcık Şerbeti’nde canlandırdığınız Metehan, muhafazakâr ve zengin Ünal Ailesi’nin en genç üyesi. Annesi ve babasıyla da karmaşık bir ilişkisi var aslında. Metehan’ın liseli bir gence göre kimi durumlarda oldukça olgun davranabildiğini görüyoruz. O yıllara dönecek olursanız Metehan’la lise yıllarınızda benzerlikleriniz var mıydı?

Metehan çok farklı bir karakter gerçekten. Bazı durumlarda empatimi zorladığı anlar oluyor. Çok zengin bir ailenin çocuğu ama muhafazakâr tarafları ve babasının (aslında amcasının) Ömer olması, Metehan’ı güzel yetiştirmesi ve yapıcı aile terbiyesinden ötürü ergenliğini şımarıklıktan ziyade olgun geçiriyor. Tabii ki yaşından ötürü enerjisini doğru yönetemediği noktalar da var. Aile ortamını içten yaşayamamış ama Ömer’in ona hassas yaklaşımı sayesinde sevgisizliği çok da hissetmemiş bir karakter. Hissediyorsa da içine atıyor ve bam noktalarına basıldığı yerde bunu dışa vurabiliyor. Benimle ortak özellikleri var tabii olmaz mı ama farklılıklarımız da çok. Ben Metehan’ın yaşadığı durumlara o kadar olgun tepkiler vermezdim sanırım. Daha agresif ve yıkıcı olurdum. Ama vicdanımız ve değerlerimiz benziyor. İç çatışması ve alt metni karışık bir karakter Metehan’ın da benim de. :):)

Kızılcık Şerbeti’nin en önemli özelliklerinden biri, bütün karakterlerin hikâyelerinin ayrı ayrı ele alınarak karakterlerin yaşadığı değişimin iyi işlenmesi. Metehan karakterinin önümüzdeki sezonda nasıl bir gelişim göstereceğine dair ipuçları verebilir misiniz?

Bu soru çok kritik şu an benim için. 😀 Spoiler vermemek için kendimi zor tutuyorum. Şaka bir yana aslında ikinci sezona dair çok bir veri yok elimizde ama Metehan’ı zor günler bekliyor gibi hissediyorum.

Sizin takip ettiğiniz televizyon dizileri var mı? Daha fazla yerli içerikleri mi yoksa yabancı içerikleri mi izliyorsunuz? Okurlarımıza hangi dizileri önermek istersiniz?

Yerli ulusal projelere bakamıyorum maalesef. Vakit buldukça göz gezdiriyorum ama konusuna ve kadrosuna hakimim diyemem. Daha çok dijital platformlarda vakit geçiriyorum. Sürekli yeni projeler izlemek yerine ben daha çok bende iz bırakan projeleri sindirene kadar izlemekten keyif alıyorum sanırım. Bu olayın beni oyunculuk noktasında da çok geliştirdiğine inanıyorum. Örneğin en son Berkun Oya’nın Cici filmini izlemiştim ve rehin kaldım orada. Tekrar tekrar izledim. Müthiş performanslar sergilemiş tüm oyuncular ve Olgun Şimşek’in her sahnesini defalarca izleyebilme şansı bulduğum için mutluyum. Kurak Günler de çok başarılı bir iş bence. Tekrar tekrar izlediğim başka bir film de The Irishman. Robert De Niro, Al Pacino ve Martin Scorsese… Her izlediğimde “Bu insanlar ne yapıyor, bunun daha ötesi var mı?” diye kafayı yiyorum ve kendimi sorguluyorum. “Nasıl bu kadar mükemmel oynayabilirim ve ötesine geçebilirim?” diye… Nuri Bilge’den Kış Uykusu da tekrar tekrar izlediğim bir film mesela. Bir de geç kalınmış bir izleme olarak Le Mans ’66 diyebilirim. Cristian Bale ve Matt Damon dök-tür-müş-ler!

Kızılcık

Kitaplarla aranız nasıl, son zamanlarda okuduğunuz ve çok etkilendiğiniz kitaplar hangileri? Okurlarımız için sizden kitap tavsiyeleri de almak isteriz.

Kitap okumayı film veya dizi izlemekten daha çok seviyorum aslında. Hazır bir şeyi izlemektense yazılı bir kağıdı okuyarak hayal dünyamda izlemeye dönüştürmek daha yaratıcı geliyor. Genelde oyun ve roman okuyorum. Geçen günlerde yine Berkun Oya’nın Babamın Cesetleri adlı oyununu tekrar okuma fırsatı buldum çünkü eğitim aldığım zamanda o oyundan tirat ödevim vardı ve okuduğum zaman aşık olmuştum. Tekrar okumak çok iyi hissettirdi. O oyunu herkese öneririm. Şu an okuduğum Rollo May’den Yaratma Cesareti de çok okunabilir, öneririm. 🙂

Bundan sonra sizi nasıl projelerde göreceğiz? Özellikle çalışmak istediğiniz yönetmenler, oyuncular var mı? Oyunculuğa dair hedefleriniz neler? “Keşke şu karakteri canlandırabilsem,” dediğiniz bir karakter oldu mu izlediğiniz filmlerde/dizilerde?

Yolum nasıl olur, nasıl projeler gelir bilmiyorum ama finalde “Tamam” dediğim karakter için elimden gelenin fazlasını yapacağıma ve kendimi aşmaya çalışacağıma inanıyorum. Türk yönetmen olarak Berkun Oya, Nuri Bilge Ceylan; yabancı yönetmenlerden de Tarantino, Christopher Nolan ile çok çalışmak isterim. 🙂 Dediğim gibi sahnede veya senaryo üstünde çalışırken aklıma farklı bir fikir geldiğinde, kendimi aştığımı hissettiğim noktalarda çok mutlu oluyorum. Bunu sürekli hale getirdiğimde kendimi çok daha geliştirebileceğime inanıyorum. Kendimin ve yaratacağım karakterlerin en iyi halini bulmak, ulaşmak istediğim nokta. Başka bir oyuncuyla kıyaslanmaktansa bir gün önceki kendimle kıyaslanmak isterim. Psikolojik açıdan rahatsız karakterler beni her zaman çok çekmiştir. İleride psikolojik veya nörolojik rahatsızlığı olan bir karakteri oynamak isterim, hep de hayalini kurarım bu arada. 🙂

Spor ve dansla yakın bir ilişkiniz olduğunu okudum. Bu alanlara olan ilginiz nasıl başladı? Neler yapıyorsunuz? Sizi bir müzikalde dans ederken görme ihtimalimiz olur mu?

Evet, 4 yıl profesyonel yüzdüm ve amatör olarak da kick boks yaptım. Basketbol da var biraz. 🙂 Babamdan kaynaklı bir durum sanırım, küçüklüğümden itibaren hep spora teşvik etti beni. 500 mekik çekersem dondurma ısmarlardı mesela. Yüzmeye başlamamda da babam destekledi hep. Kendisi çok iyi bir yüzücü çünkü. İstanbul’a gelene kadar sporsuz bir günüm geçmedi yani. Çok şanslıyım bu konuda. Dans olarak da modern dansla ilgilendim birkaç yıl. Bu aralar urban dansa çok yükseğim, merak ediyorum dinamiğini. Eğitimini almak, koreografi hazırlamak isterim tabii ki. 🙂 Açıkçası müzikalde hiç hayal etmedim kendimi. 🙂 Sen ne dersin, yakışır mı müzikal? :):)

Yağmur Çöl

İstanbul'da doğdu, İstanbul'da yaşıyor. Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde okudu. İngiliz ve Alman Edebiyatına, polisiyeye ve sinemaya meraklı.

Related post

1 Yorum

  • iyi çocuk başarılı. bence yürü gider

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir