Yağız Can Konyalı: “Ekipçe güzel bir oyunculuk üslubu yakaladık”

 Yağız Can Konyalı: “Ekipçe güzel bir oyunculuk üslubu yakaladık”

Engin İnan’ın Yağız Can Konyalı röportajı, Episode’un Aralık özel dijital sayısında yayımlanmıştı

Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Adı Mutluluk, Bizim Hikaye, Aşk Ağlatır dizileriyle tanıdığımız oyuncu Yağız Can Konyalı, bu sezon Arıza dizisinde Mert Altay’ı canlandırıyor.

Yağız Can Konyalı ile Arıza’yı ve oyunculuğu konuştuk.

Fotoğraf: Ozan Balta Styling: Elif Sekban

Arıza dizisine nasıl dahil oldunuz? Arıza’yı ve karakterinizi okuduğunuzda ilginizi çeken nelerdi?

Dünyaca zor bir dönemden geçtiğimiz bir zamanda senaryo geldi bana. Çok güçlü bir senaryo olduğu için kabul ettim. Canlandırdığım Mert karakteri için de böyle bu. Denenmemişin heyecanı cazip geldi ve beni içine çekti diyebilirim.

Arıza’da Çerkes bir ailenin küçük kardeşi Mert Altay’ı canlandırıyorsunuz. Mert biraz fevri,  düşünmeden karar verebilen de bir karakter, duygusal da diyebiliriz. Siz nasıl tarif edersiniz Mert’i?

Çerkes aile yapısı, çok güçlüdür. Yakın arkadaşımın ailesinde yakınen gözlemlediğim bir yapı bu. Gerçekten çok kuvvetli. Mert de bu yapının sağlamlığını arkasına alarak yapıyor aslında bu fevrilikleri. “Ailem için çaba gösteriyorum ve bu, ailemin takdirini toplar” özgüveni var Mertte. Hataları da oluyor tabii. Fevrilik hatasız olmuyor.

Mert yer yer abisinin gölgesinde kalmak istemiyor sanki. Abisiyle hemfikir olmadığı zamanlarda kendi kararlarını alıyor, bazen de yanlış yollara giriyor. Ama abisine de ailesine de çok bağlı bir karakter. Manipülasyona biraz açık. Bu açıdan net bir iyi ya da kötü bir karakter değil diyebiliriz, siz ne dersiniz?

Baba erken ölmüş ailede ve ailenin babası olmuş Ali Rıza, aileyi çekip çeviren, kardeşlerini okutan, annesini, ablasını muhtaç etmeyen biri. Mert, abisine hayran olsa da söz sahibi olmak, kendini kanıtlamak için bu gölgenin altında kalmayı reddeden davranışlarda da bulunuyor. Bu çok normal. Abisi kadar yetkinliği olmayınca manipülasyonlara da açık oluyor tabii Mert, kendini ispatlamak için. Evet, siyah beyaz bir karakter diyebiliriz ama bu her insan için geçerli.

Mert’le arkadaş olsaydınız, onunla bir araya gelseydiniz ona neler söylerdiniz?

“Oğlum iyisin hoşsun, ne güzel bir ailen var. Evet, başınıza atlatılması, unutulması belki de imkânsız bir hal gelmiş ama ailen geniş, sevmek ve yaşamak için çok sebebin var. Bu hayat senin ve hâlâ mucizelere açık,” derdim herhalde. Onu motive ederdim gibi geliyor.

“Üslup birliği gerekiyor her işte olduğu gibi. Yönetmenimizin de desteğiyle güzel bir oyuncunluk üslubu yakaladık ekipçe.” 

Sizi daha önce dönem, gençlik ve drama türlerinde izledik. Öyle Bir Geçer Zaman ki, Adı Mutluluk, Bizim Hikaye, Aşk AğlatırArıza ise daha aksiyon ağırlıklı bir iş, yeraltı dünyası, polisler, ajanlık, silahlar, öldürülenler, intikam… Tüm bunları içeriyor. Sizin için bu anlamda farklı bir iş oldu mu, izleyicisi miydiniz bu alttürün?

İçinde olmadığım bir dünyaydı bu, oyuncu olarak. Deneyimlemek istedim. Üslup birliği gerekiyor her işte olduğu gibi. Yönetmenimizin de desteğiyle güzel bir oyuncunluk üslubu yakaladık ekipçe. 

Diziler ve set yoğunluğu devam ederken tiyatroda uzun aralar vermemeyi tercih ettiniz. Pandemi süreci, tiyatro ve sinema sektörlerini olumsuz anlamda çok etkiledi. Sinema sektörü streaming platformlarla çözüm arayışında ancak tiyatro sahneleri, emekçiler epey zor durumda. Sizce önümüzdeki günlerde neler bekliyor tiyatroyu? Öngörüleriniz, önerileriniz nelerdir bu konuda?

Pandemi, dünyadaki tüm insanları etkilediği gibi beni de etkiledi. Birçok sektörü olumsuz etkiledi. Okulları, işleri, bunu söylemeye gerek yok. Umarım her şey bir an önce yoluna girer. Özellikle de tiyatro emekçileri çok zor durumda, tüm sahne, performans sanatçıları, müzisyenler, sahne arkası emekçileri… Zaten büyük bir maddi getirisi olmayan meslekler bunlar, sanıldığının aksine. Destek de yok denecek kadar az. Evet, tüm dünya krizde, her emekçinin işi çok zor. Biz de bunlardan biriyiz.

Bir yandan da tiyatro oyunlarını dijital yöntemlerle devam ettirmeye çalışan ekipler, sahneler var. Sizce bu bir çözüm olabilir mi, seyircinin tiyatro oyunlarını izleme refleksine dair  değişimlere yol açar mı?

Tüm sorunlarda, kısıtlamalarda çözüm bularak devam etmek sanatın işi. Dünya bunları ilk kez yaşamadı. Dijital birleşmeler yaratıcı bir akım da getirebilir. Ben de içinde olacağım böyle bir projenin. Ekonomi dönecekse buradan, çok iyi olur. Bundan sonra yaşantımızda da olabilir dijital tiyatro, bu denemelerden güzel akımlar da çıkabilir. Ama sahneler açılınca yine canlı izlemek daha önde olur tabii. Öyle de olsun isterim.

Seslendirme de yapıyorsunuz yıllardır. Pandemi döneminde sanırım seslendirme alanı daha da yoğunlaştı, özellikle sesli kitaplara yönelen insanlar oldu, ekran karşısında geçirilen zaman da arttı. Seslendirme alanında çalışmalarınız nasıl gidiyor? Bu alanda özellikle yapmak istediğiniz işler var mı? 

Yoğunlaşmasından çok, stüdyoda değil de evden yapmak farklı bir tecrübe oldu. Reklam seslendirmesi yapıyorum sadece. Sesi olduğum güzel markalar var, bu çok hoşuma giden bir şey. Animasyonlar tekrar popüler olursa güzel bir çizgi karakteri konuşmak isterim sinemada.

Sinema konusunda, “Öldükten sonra bile o eser orada kalacak, iyisi de kötüsü de unutulmayacak,” demişsiniz. Bu nedenle de seçici olduğunuzu düşünüyorum filmlerde yer almak açısından. Sinema alanında hedefleriniz neler, çalışmak istediğiniz yönetmenler,  yer almak isteyeceğiniz türler bağlamında düşünürsek… 

Bunu benim demem çok önemli değil tabii, bilinen de bir şey. Şimdiye kadar yer aldığım her filme koşarak gittim. Hep istediğim filmler oldu. Umarım böyle devam eder. Ferzan Özpetek ve Nuri Bilge Ceylan ile çalışmayı çok isterim, keza Reha Erdem. Her tür filmim olsun isterim yaşlılığımda.  

Canlandırdığınız karakterlerle ilgili seyircilerden sosyal medyada ya da sokakta aldığınız en ilginç yorumlar, tepkiler nelerdir?

Öyle Bir Geçer Zaman Ki‘de ölüyordu oynadığım karakter. Ertesi gün sokakta insanlar bana sarılıp, gözleri dolu dolu, “ah yavrum” diyorlardı. Değişik bir histi.

Önümüzdeki yıllarda kamera arkasına geçmeye dair planınız var mı? 

Tasarladığım bir proje var, benim de oynadığım ama daha çok yolu var. Yolu var diyorum da belli de olmaz tabii, bir anda da olabilir. Ama yönetmen olarak değil, senarist ve oyuncu olarak.    

Tutkunu olduğunuz, izlemekten/okumaktan keyif aldığınız bir tür/janr var mı? Varsa o türde/janradaki favorileriniz nelerdir?

Belgesel, biyografi çok seviyorum. Mesela Asif Kapadia’nın tarzı beni çok etkiliyor. Oyuncu olmuyor belgesellerde, sadece gerçek görüntüler ve çok iyi kurguluyor, çok hoşuma gidiyor.

Yerli ve yabancı dizileri izliyor musunuz? Son dönemde en sevdiğiniz, önerdiğiniz yerli-yabancı diziler hangileri ve neden?

Hemen hemen her yerli diziyi takip ediyorum ekranda, arkadaşlarımız oynuyor, yönetiyor. Hepsinin en az 1 bölümüne bakıyorum. Blu TV’de Yarım Kalan Aşklar’ı çok sevdim, çok güzel oynanmış, çok güzel çekilmiş. Eski bir dizi ama yabancı olarak Sopranos‘a sardım bu ara.

Ne çekse izlerim, ne yazsa okurum, yeni eserlerini merakla beklerim dediğiniz yönetmen, yazar, oyuncular kimlerdir?

Cristopher Nolan, Woody Allen, Tarantino hep takip ederim.  Keza Nuri Bilge Ceylan’ı da öyle. Genelde klasikleri okuyorum.

Başucu kitaplarınız nelerdir?

Başucu kitabım Anton Çehov’un “Toplu Büyük Oyunları” kitabı. Rasgele açıp bir sahne okuyorum, o  an bir ampül yanıyor kafamda, o kadar hayattan diyaloglar ki oyunu kendi kendime oynamak hoşuma gidiyor.

Engin İnan

1979 yılında Bolu'da doğdu. Hayatının yaklaşık 20 yılını Sakarya'da geçirdi. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde okudu. İletişim ve organizasyon alanlarında çalıştı. Pek çok etkinlikte ve farklı sektörlerden markaların iletişim çalışmalarında görev aldı. Episode Dergi editörlüğü ile birlikte iletişim danışmanlığı çalışmalarını yürütüyor. Kedi babası.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir