Ece Dizdar ile ‘Düğüm’ Dizisi, Tiyatro Sahnesi ve Oyunculuk Üzerine Konuştuk

 Ece Dizdar ile ‘Düğüm’ Dizisi, Tiyatro Sahnesi ve Oyunculuk Üzerine Konuştuk

Ece Dizdar, Prime Video’nun ilk Türk dizisi Düğüm’de gündüz kuşağı programcısı Ebru Yaman’ı canlandırıyor. Düğüm vesilesiyle Ece Dizdar ile buluştuk; Düğüm’ü, tiyatro sahnesini, oyunculuğa nasıl başladığını konuştuk.

ece dizdar

Prime Video’nun ilk Original yerli dizisi Düğüm’de Neslihan Turhan’la rakip olan gündüz kuşağının programcısı Ebru Yaman’ı canlandırıyorsunuz. Ebru’yu ve Düğüm projesini kabul etmenizi sağlayan etmenleri sizden dinlemek isteriz.

Ben gündüz kuşağı programcısı oynamayı düşünmüş ve istemiştim. Ebru Yaman’ı 4 bölümde küçük küçük karşımıza çıkan bir konuk karakter gibi düşünebiliriz. Can hocanın varlığı, Prime Video ve OGM yapım böyle bir kadroyla birleşince dahil olmak istedim.

Düğüm, genç bir kadının öldürülmesiyle açılan bir hikâye ama sadece bir katil kim hikâyesi değil. Vicdan, aileyle sınanma, hakikatten vazgeçme ya da onun peşinden gidip bulma gibi kavramları da tartışıyor. Sizin açınızdan Düğüm’ün en güçlü cümlesi nedir?

En güçlü cümlesi iş etiği bence. Kendi çocuğun kadar yakın bir yerden karşına çıkınca ne kadar etik sınırlar içinde kalabiliyorsun?

Düğüm bir suç draması, polisiye. Siz bu türdeki dizi, film ya da romanları sever misiniz? Önereceğiniz eserler var mı?

Çok yakın olduğum bir tür değil. Fakat o türden sayarsanız bir dönem Killing Eve’e düşmüştüm.

Ece Dizdar: Toplum, adalet arayışını kendi eline almışsa çok elzem bir damar kopmak üzeredir derim.

Gündüz kuşağında neredeyse her kanalda, “suç” programları yayınlanıyor, toplumun geniş kesimleri tarafından izleniyor. Bu durum, sizin için Türkiye’yle ve toplumla ilgili ne anlatıyor?

Toplumda alternatif bir hak hukuk arayışı başlamış, artık yeni dönemde teknolojiyle beraber bu herkes için çok daha ulaşılır olmuş demektir. Toplum, adalet arayışını kendi eline almışsa çok elzem bir damar kopmak üzeredir derim.

Cumhuriyetimizin 100. yılı dolayısıyla sahnelenmeye başlanan 1923 müzikalinde bir öğretmeni canlandırıyorsunuz. Genel olarak sönük geçen 100. yıl coşkusunda bence son iki yıldır üretilen diziler, oyunlar, müzikler, filmler, kitaplar her birimiz için kutlamaların kaynağı oldu. 1923, sizin için ne ifade ediyor? Müzikal, sahnelenmeye devam ediyor. Seyircilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Uzun zamandır müzikale dönmek vardı aklımda. Geçen hafta sonu yaklaşık 10.000 seyirci ağırladık. Bu rakamlarla seyirciye ulaşmak muhteşem bir defa. Kadroda 105 kişiyiz; 7’den 70’e seyirci ve 7’den 70’e oyuncu var kadroda. Tuluğ Tırpan’ın müzikleri özgün ve çok güzel; Beyhan Murphy koreografileri de öyle. Herkes izlesin, özellikle çocuklarını getirsin isterim. Şahsi açıdan, yıllar sonra müzikale dönmek ve 2.500 kişiye solo şarkı söylemek hayalimin ötesinde bir duygu.

ece dizdar

Başa dönersek farklı ülkelerde, farklı şehirlerde geçen bir çocukluk. Kendinizi “köksüz” olarak tanımlamışsınız. Bugünden baktığınızda gezgin bir çocukluk neler kattı size?

Bu yıllarda biraz daha köklendim gibi… Çalıştığım yere ve kendime doğru….

Yeni koşullara kolayca adapte olan, tek başıma bir şey yapmaktan (tatile gitmek, sinemaya, tiyatroya gitmek) çok hoşlanan bir yapım var. Tüm dünyada her yere gitmek, her yerde her şeyi yapmak mümkün gibi bir hissim var. Fiziki ve maddi koşullar bir yana, bu düşünce bana mümkün geliyor. Bunun bu tedrisattan geçmiş olmamla ilgili olduğunu düşünüyorum. Küçükken bir okula girip aynı liseden mezun olanları çok kıskanırdım. Bana huzurlu gelirdi bu fikir. Şimdi 20 küsur şehirde yaşamış ve farklı okullara gitmiş olmanın beni ben yaptığını biliyorum.

Ece Dizdar: Sahnede olmak; her an her yerde peşinden koştuğum, taşındığım yeni şehirlerde hep bir yolunu bulup kavuşmaya çalıştığım bir âşık gibiydi.

Oyunculuğa ilginiz, sahneye yönelmeniz nasıl başladı? Oyunculuğu bir meslek olarak seçmenizi sağlayan şeyler neler oldu?

Kafam yerine geldiği andan itibaren başka bir alternatif düşünmedim. Koşullardan dolayı bu yolumdan kısa süreliğine saptığım olmuştur fakat hep döneceğimi bilerek. Sahnede olmak; her an her yerde peşinden koştuğum, taşındığım yeni şehirlerde hep bir yolunu bulup kavuşmaya çalıştığım bir âşık gibiydi. Koşullardan dolayı önce başka bir üniversite okumak zorunda kaldım ama dönüp dolaşıp yine bu ateşin etrafında dönmeye başladım. Amatör olarak 1995’te, yarı profesyonel olarak 2000’de, profesyonel olarak 2005 itibarıyla hep sahnede oldum. Bir uzvum gibi. Kafamda yılları tiyatro sezonlarına göre hesaplıyorum. O yıl neyi oynadığım yıldı gibi…

Londra’daki ArtsEd oyunculuk akademisinden mezunsunuz ve okurken pek çok farklı işte çalışarak ayaklarınız üzerinde de durmuşsunuz. Okuldan sonra da Türkiye’ye, İstanbul’a gelip mesleği burada icra etmişsiniz. İki ülke arasında oyunculuk eğitimine bakış anlamında ne gibi farklar gözlemlediniz?

İstanbul’da büyümemiş çocuklar büyük şehre konservatuara geldiğinde neler yaşıyorsa ben de bunu Londra’da yaşadım. Ailemi birkaç sene önce depremde kaybetmiştim. Okulu burslu kazandım, okudum ancak yaşamak için çalışmak zorundaydım. Birkaç yıllık sürünme, yetememe ve yettirememe sürecinden sonra bir gün kobay olmak üzere bir ilaç firmasına başvurmak için form doldururken tesadüfen gelen bir telefonla seslendirme ve dublaja başladım. Talih döndü. Hâlâ orada bir ajansım var, ilişkilerimiz de sıcak. Sonradan İngiltere vatandaşı oldum ve gidip geliyorum. Son yıllarda sterlin bizi zorlasa da…

Farklar? Her şey. Kültür farkı, disiplin farkı. Bizdeki dizi sektörü her şeyi farklı yönlendiriyor.

Tiyatroda sadece oyuncu olarak değil, önemli romanların, metinlerin çevirilerini yapıp sahneye uyarlanmasına da katkı koyan bir isimsiniz. Tiyatro sahnesi açısından yakın zamandaki projelerinizden de bahsetmenizi isteriz.

Evlilikten Sahneler oyunum Turkcell Platinum sahnesine yani bir büyük sahneye taşındı. 3. sezonunda onu şimdi keyifle oynuyoruz. 1923 ise devam edecek. Yeni bir oyun çalışmayı şimdilik düşünmüyorum. İstiyorum ama tutuyorum kendimi. 🙂

Peki, sinema ya da diziye uyarlamak istediğiniz romanlar var mı? Dizi/filmlerde yapım tarafında da yer almayı planlıyor musunuz?

Yakın zamanda bir kısa film yazıp yönettim ve ortak yapımcısı oldum. İsmi Mükemmel. Onunla ilgili çok heyecanlıyım. Şimdi film festival sürecine başlayacak. Kendi yazdığım hikâyelerimi anlatmak, istediğim bir şeydi.

Son zamanlarda izlediğiniz ve çok beğendiğiniz, okurlarımıza da önermek istediğiniz dizi ve filmler nelerdir?

Hayatta en çok sevdiğim dizi Six Feet Under’dır. Eski olmasına rağmen yeniden gösterimde, ükemizde bir platformda. İzlemeyenler kaçırmasın. Bir başyapıt!

Engin İnan’ın oyuncu Ece Dizdar ile gerçekleştirdiği bu röportaj, Episode Dergi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.

Engin İnan

1979 yılında Bolu'da doğdu. Hayatının yaklaşık 20 yılını Sakarya'da geçirdi. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde okudu. İletişim ve organizasyon alanlarında çalıştı. Pek çok etkinlikte ve farklı sektörlerden markaların iletişim çalışmalarında görev aldı. Episode Dergi editörlüğü ile birlikte iletişim danışmanlığı çalışmalarını yürütüyor. Kedi babası.

Related post