RÖPORTAJ │ Bahar Şahin & Oktay Çubuk

 RÖPORTAJ │ Bahar Şahin & Oktay Çubuk

Bu röportaj Episode Dergi’nin Ocak 2022 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Röportaj: Oben Budak

Fotoğraf: Jiyan Kızılboğa

X’iydi, Z’siydi jenerasyonları karşı karşıya getirmeye bayıldığımız bir dönemde her yaşı etkilemek üzere yola çıkan bir dizi geliyor; Duran! GAİN’in iddialı yapımlarından olan Duran aslında bir gençlik dizisi olarak yola çıkmış. Dizinin yönetmenliğini yapan Yunus Ozan Korkut aynı zamanda  Murat Şevket ile beraber senaryonun da yazarı. Yaşadıkları varoş mahalleden kurtulmak için planlar yapan üç gencin beklenmedik bir kesişmeyle değişen hayat mücadelelerini anlatan bir gençlik dizisi. Yeni neslin bayıldığı Oktay Çubuk ve Bahar Şahin dizinin önemli unsurlarından. Duran’da bir de İlyas Salman faktörü var ki Z kuşağı da bu sayede tıpış tıpış diziye akacak. 

İki genç oyuncuyla çekimin yapılacağı stüdyoda buluştuğumuzda İstanbul’un soğuk günlerinden biri yaşanıyordu. Bu yüzden dizinin çekildiği güneşli yaz aylarına dair hatıraları paylaşmak hepimiz için iyi oldu.  5,5 ay süren çekimlerde iyi anlaştıkları belli olan ikiliden Oktay Çubuk, sabahları zihni için meditasyon, öğlenleri bedeni için spor yapıp akşamları zihnini geliştirmek adına kitap okuyan günümüz için değişik kafada sayılabilecek bir oyuncu. Bahar Şahin sessiz, kendi halinde, konuşmaktan pek hoşlanmıyor gibi. Çekim zamanı koruduğu sessizliğini röportajda da sürdürdü aslında. Yazı öncesi birlikte katıldıkları Dayı Şov’dan öğrendim ki Bahar telefonuna Oktay’ı “At gibi adam maşallah” diye kaydetmiş. Episode sayfalarından da görüleceği üzere heyecan verici bir ikilimiz var artık! 

BAHAR ŞAHİN

Gutentag! Duran’ın çekimleri için hızlıca Almanca öğrenmen gerekmiş, tebrik ediyorum seni. Nasıl bir süreçti?

Dankeschön! Çok kısa zamanda öğrenmem gereken çok zor bir dildi Almanca. Umarım altından kalkabilmişimdir, yorucu ama eğlenceliydi. Bana, Almanca oynaman gerekiyor bu sahneleri, dediklerinde süremiz çok azdı. Hemen bir Almanca hocası bulup onunla saatler ve günler boyu ders yaptık. Bir yandan da set devam ediyordu. Bir de bilenler bilir, Almanca öyle kolay bir dil değildir yaniçok kısa bir kelimenin okunuşu bile çok uzun olabiliyor. Dolayısıyla büyük bir deneyim oldu.

Kış nasıl geçiyor? Güneşli zamanlar az olunca psikolojin etkileniyor mu? 

Kış benim için çalışarak geçti ve biliyorsunuz zor bir dönemden geçiyoruz. Sürekli kendimize dikkat etmemiz ve izole yaşamamız gereken bir dönemdeyiz, malum salgın yüzünden. O sebeple genellikle evde vakit geçirmeye çalışıyorum, setim veya çekimim olmadığı zamanlarda.

Oyunculuk çocukluk hayalin değilmiş ama çok küçük yaşta seni çeken bir rastlantıyla bu yöne girmişsin. Sonrasında ne işim var benim burada, çalışmak için çok gencim dediğin anlar oldu mu?

Evet, çok güzel bir söz var; hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir, diye. Ne işim var benim burada demek yerine iyi ki buradayım demeyi tercih ettim. İşimi çok severek yapıyorum.

Duran‘a nasıl dahil oldun? 

Dizi senaryosunu ilk okuduğumda karakterin daha öncekilerden farklı ve oynamanın çok keyifli olduğunu düşündüm. Senaryo ve karakter konusunda seçici davrandığım bir süreçti, birçok projeyle görüşüyorduk o dönemde ama Duran tam  gönlüme göre oldu.

Duran’daki rolünün karakteristik yapısı sana uyuyor mu?

Aslı karakteri Almanya’da büyümüş, serseri ve çok renkli bir karakter bana tam olarak uymuyor. Ama uyan yerleri var diyebilirim.

Arkadaşlarına bu diziyi anlatacak olsan nasıl özetlerdin? 

Kesinlikle izleyin!

Başrollerin birbiriyle anlaşması önemli mi yoksa bu bir iş ve tamamen profesyonel mi olmalı her şey?

Anlaşmak çok önemli, sonuçta profesyonel bir iş yapıyoruz ama setteki uyum ve huzurun da işimize kesinlikle yansıdığını düşünüyorum. Eğer sette başroller birbiriyle iyi anlaşırsa işin enerjisi, dinamiği ve dolayısıyla birçok şey aslında pozitif anlamda daha iyi oluyor.

Canlandırdığın karakterlerin yaşadığı yüksek enerjili aşkları gerçek hayatta yaşamayı ister miydin yoksa o kadar entrika sana fazla mı?

Bence aşk bir insana verilmiş en özel duygulardan, dolayısıyla yüksek enerjili bir aşk yaşamayı çok isterdim.

Magazin sayfaları seni seviyor galiba, abartılı başlıklarla birçok kez haberini yapmışlar? Ne kadar seviyorsun magazini?

Magazin işimizin bir parçası, magazine çok büyük sevgim ve saygım var.

Fanlarınla aran nasıl, ekip acımasız olanlardan mı tatlı olanlardan mı? 

Bazen acımasız bazen de tatlılar. Ben hepsini çok seviyorum, bana değer veren, kıymet veren, kalbi benimle atan ve heyecanımı paylaşan kim varsa hepsine sonsuz teşekkürler. İyi ki varlar!

Yoğun çalışma düzeni ve ünlü olmanın getirdiği sıkıntıları da düşününce kendini nasıl koruyor ve besliyorsun?

Açıkçası zor oluyor, elimden geldiğince spor yapmaya ve beslenmeye dikkat etmeye çalışsam da süreler uzun ve sürekli çekim için setlerdeyiz. Ne kadar dikkat etseniz de küçük kaçamaklar olabiliyor.

Senaryo önüne geldiğinde onu değerlendirme sürecin nasıl oluyor?

Senaryoda beni en çok etkileyen öncelikle karakter oluyor. Köşeleri olan ve genellikle oynamayı düşündüğümde beni heyecanlandıran bir karakter mi diye bakıyorum. Daha önce oynamadığım ve farklı olan karakterler beni daha çok heyecanlandırıyor.

Oyunculuk dışarıdan bakıldığında pek çok güzelliği olan bir meslek gibi duruyor ama bize biraz da işin gerçek yüzünü anlatır mısın? Özellikle genç bir oyuncu için nasıl zorlukları var?

Oyunculuğun da her işte olduğu gibi zor yanları var, sürekli sette olmak ve her an her saniye hazır olmak durumundasınız. Bazen o kadar yoğun çalışıyoruz ki bu sanırım en zor tarafı çünkü sosyal hayatınız neredeyse sıfırlanıyor. Ama işini aşkla yaparsan ki ben öyle yapıyorum, sanırım tüm zorluklar insanın gözünde aşılabilir duruma geliyor. 

Kariyerinde diziler dışında sinema filmleri de var. Yol Arkadaşım ve Yol Arkadaşım 2’de yer aldın. Önümüzdeki döneme dair sinema filmleri açısından planların nelerdir?

Sinema filmlerini çok önemsiyorum. En kısa zamanda yeni bir film yapmak istiyorum. Pandemi dönemi sinemaları çok etkiledi, dolayısıyla bir an önce yeni ve güzel filmler yapılsın istiyorum. Bakalım, yakında sürprizler olabilir.

İlk izlediğin yerli dizi neydi, hatırlıyor musun?

Asmalı Konak. 

—————————————————————————————————————-

OKTAY ÇUBUK

oktay Spot: Duran’a başlamadan önce Bağcılar’a birkaç defa gittim, Tarlabaşı’na girip çıktım, oraların ruhunu anlamak için. Bağcılar’daki birini canlandırıyorsan ve hiç gitmemişsen, o insanlara ve canlandırdığın karaktere ayıp olur. Oraya gidip gözlem yaparak, oradaki duyguyu hissedip kendimce yorumlayarak devam ettim. 

Spot: Bazı senaryoları okuduğunda bu karakter tam benlik dersin, bazılarında benlik değil ama yapabilirim, deneyeyim dersin. Açıkçası Duran’ı okuduğumda bunu yapmam lazım dedim. 

Spot: Normalde dizi ya da filmler için kurulan bir cümle vardır, işte ben Duran için tek bir cümle bulmakta zorlanıyorum. Çünkü birçok hikâye var ve farklı aksların açıldığı, her karakterin de kendi hikâyesinin yürüdüğü bir iş. Yine de şöyle özetlemeye çalışırdım: Hayatlarını kurtarma peşinde olan umutsuz üç gencin, Almanya’dan mahalleye gelen Aslı’yla karşılaşmaları ve sonra başlarının beladan kurtulamaması… Kara komedi diyebileceğimiz türde olaylar, olaylar, olaylar… 

Yurtdışında yaşıyorum ve her geldiğimde dengeler değişmiş oluyor burada. Bu gelişimde de senin adını çok duydum, hakkında bu kadar konuşulduğunun farkında mısın?

Sağ olsunlar. Yok, pek farkında değilim. Senden duyunca sevindim. Bu yıl benim için güzel bir yıl oldu, o konuda bir şey diyemem. Hem Altın Koza’da ödül kazandık hem GAİN’le bir iş yaptık. 2021 sonunda televizyonda ana akımda yeni bir işle anlaştım. O yüzden 2021’den çok memnundum açıkçası. 

Türkiye’de yakışıklı oyuncu olarak tanımlananlar kendilerini geliştirme konusunda biraz ağır ilerliyorlar, sadece oyuncular değil popçular için de böyle. Sen oyunculuk adına yeteneğin haricinde nasıl besliyorsun kendini?

Öncelikle kendimi yakışıklı oyuncu kategorisinde görmüyorum. Özellikle tercih etmedim ama kariyer olarak da yakışıklı başrol şeklinde gitmedi. Televizyonda geçtiğimiz yıllarda yaptığım işlerde hep mahalleli, serseri genç rollerdeydim. Hayatımı değiştiren film mi denir bilemiyorum, Bir Nefes Daha filminde de bonzai bağımlısı bir genci oynadım. Tabii görünüşüm de etkilemiş olabilir seçimlerini ama yine başka bir hikaye vardı arkasında.

Kendimi nasıl geliştirebilirsem onu yapıyorum. Karakter olarak da durmayı seven biri değilim. Sürekli bugün ne okuyayım, neyi araştırayım diyorum. Öyle bir şey ki artık yemek yerken rasgele bir şeyler izleriz ya, ben MasterClass’tan Natalie Portman’ı izliyorum. Onun dışında çok şanslıyım, çok iyi oyuncu koçlarıyla çalışma, workshoplarına katılma şansım oldu. Bir de tabii çalıştığın yönetmenden, ekip arkadaşlarından bir şeyler öğreniyorsun. Yani işe başladıktan sonra katlanarak büyüyen bir gelişme süreci oluyor. 

Altın Koza’da Umut Veren Genç Erkek Oyuncu ödülü aldın ama törene katılmamışsın, üzüldün mü?

Katılmayı çok istiyordum ama o dönemde Duran’ın çekimlerindeydik ve yoğundu. Önceden ödül alacaksın diye bir haber de gelmediği için gitme şansım olmadı ama o da kendince güzel. Ben o gün Galata Köprüsü’nde Şahin sürüyordum, bir baktım telefonuma mesajlar gelmeye başladı, yönetmenimiz Nisan Dağ aradı. Ne oluyor dedim. Ödül kazandın, dediler. Sevindim, mutlu oldum. Sonra, hadi Oktay, telefonunu kaldır, sahne çekeceğiz, dediler. İşimin başına döndüm. (Gülüyor) Bu da güzeldi, bana motivasyon oldu. Şimdi bir ödül daha kazanmak zorundayım ki gidip alayım. (Gülüyor)

Peki, Duran’ın kadrosuna nasıl dahil oldun?

Anladığım kadarıyla sinema filminden beni duymuşlar. Bazı senaryoları okuduğunda bu karakter tam benlik dersin, bazılarında benlik değil ama yapabilirim, deneyeyim dersin. Açıkçası Duran’ı okuduğumda bunu yapmam lazım dedim. Sonra her genç oyuncu arkadaşım gibi ben de auditiona ve yönetmenle görüşmeye gittim. Kimyamız çok tuttu yönetmenimiz Ozan Hoca ile. Üzerinden uzun zaman geçmeden, 1-2 hafta içinde kendimi sette buldum. 

Karakterle kendini mi bağdaştırdın, o yüzden mi yapabilirim dedin?

Bağdaştırdığım noktalar oldu, bir de en büyük hayalim aksiyon işlerinde bulunmak. Çok da yapılmıyor, o yüzden büyük nimet böyle bir projeye denk gelmek. Bazen karakterin inandırıcılığı için ünlü isimlerdense daha bilinmeyen isimler tercih edilebiliyor. Biraz onun da etkisi oldu herhalde diye düşünüyorum beni istemelerinde. 

Senin rolün Duran aynı zamanda dizinin adı. Genç bir oyuncu olduğun için soruyorum, bu sorumluluk sende stres yarattı mı? 

Çok içselleştirdim işi, büyük sorumluluk hissettim üstümde. Bir basketbol takımının kaptanı olmak gibi aslında.  Bu nedenle tabii ki stres yarattı. Son haftalara yaklaşırken zorlanmaya başladım, sinir stres yükü oldu üzerimde ama bunlar hep tecrübe olduğu için dağılmadım, dersler çıkardım. Şimdi ana akımda ana castta yan rolde olmak şu an bana daha huzurlu geliyor. Çünkü bir işi bu denli içselleştirdiğin zaman, sette aksilik çıktığında ne yapabilirim diye düşünüyorsun. Onun dışında büyük keyfi var tabii, işi sahipleniyorsun, çok severek yapıyorsun.

Sosyal medya hesabında da Duran’dan kareler gördüm, kanlı sahneler mi izleyeceğiz?

Muay Thai doğası gereği kanın aktığı bir spor,  diz ve dirsekle yapıldığı için bolca kaşın, gözün açıldığı, patladığı bir spor. Zaten tüm dövüş sporlarında kan görürüz ama Muay Thai onların da bir adım ilerisinde diyebilirim. Çok kanlı bir dizi izleyeceğiz diyemem ama kanlı birkaç sahne olacak. 

Bu diziyi arkadaşlarına anlatmak istesen nasıl özetlersin?

Normalde dizi ya da filmler için kurulan bir cümle vardır, işte ben Duran için tek bir cümle bulmakta zorlanıyorum. Çünkü birçok hikâye var ve farklı aksların açıldığı, her karakterin de kendi hikâyesinin yürüdüğü bir iş. Yine de şöyle özetlemeye çalışırdım: Hayatlarını kurtarma peşinde olan umutsuz üç gencin Almanya’dan mahalleye gelen Aslı’yla karşılaşmaları ve sonra başlarının beladan kurtulamaması… Kara komedi diyebileceğimiz türde olaylar, olaylar, olaylar… 

İlyas Salman’dan bahsetmek istiyorum. Benim jenerasyonum için bu işe çok eskiden başlamış kişiye saygı göstermek gerekir, onlara hürmet edilir. Sizin jenerasyonda pek böyle şeyler yok, o yüzden senin fikrini özellikle merak ediyorum. 

Kendi jenerasyonumu gömmeyeyim. (Gülüyor). Saygı ister istemez oluyor, kişiliği ve isminden dolayı hürmet durumu oluyor. Ama o biraz karşındaki insana da bağlı olur ya, İlyas abi bana saygı gösterin gibi bir tavırla yaklaşmadı bize. O da bizimle beraber işin bir parçası olmaktan mutluydu, bizimle vakit geçirmekten mutluydu. İlyas abi, gençleri seven, onlarla konuşmayı seven biri olduğu için biz mesela İlyas abinin çocukluk anılarını dinledik, setlerde başına gelenleri dinledik, tecrübelerini anlattı bize. Aramızda bir bağ da oluştu. Güzel bir deneyimdi.

Dövüş sporlarına ilgin var mıydı yoksa kısa süreli bir eğitim mi aldın?

Ben 3-4 yıl önce, dört ders boks, iki ders Muay Thai yapmıştım. Biliyorum diyemem ama tanışıklığım vardı. Onun dışında kafes dövüşü hayranıyım. Pazar günleri sabaha karşı dörtte kalkıp izlerim. O yüzden ne olduğunu biliyordum ama pratikte eksiğim vardı. Setten önce 6 hafta kampa aldılar beni tabiri caizse. Haftada 6 gün önce kondisyonerle idman, sonra dövüş dersleri. Hızlandırılmış Muay Thai öğrenme sürecine girdim ama tabii ki çok iyi biliyorum diyemem. Temelini öğrendikten sonra koreografi aşamasına geçtik. Şu an kendimi fena noktada da görmüyorum, devam edeceğim. 

Yaralanmalar yaşandı mı peki?

Sette şuna çok gülüyordum: Herkes genç, herkes istekli, o yüzden gerçek olsun istiyoruz. O zincir oradan başlıyor ve bende patlıyor çünkü 3-4 kişi en sonunda bana giriştiğinden sonunda acısını ben çekiyordum. Kollarımda morarmalar, omuzumda çizikler, kanamalar oldu tabii. Hatta ilk kavga sahnesinde figüranlardan birinin dudağı patladı. Bizde de oldu tabii ama sorun çıktı diyemem. Birine bir şey olduğunda iyiyse devam ettik. Bir sakatlık olmadan bitirmek de şans çünkü bazen 12 saat aynı dövüşü çektik mesela benim artık kasımda derman kalmamış, ayağımı bastım, tutmadı, boşa düştü, dizim döndü ve o an dedim ki, çarpraz bağlarım gitti galiba. Gittiyse bittik çünkü. Gitmemiş. (Gülüyor) Kalktım, çekmeye devam ettim. 30 saniye nefesler tutuldu.

S14’e gelmek istiyorum. Çok tatlı şeyler yapmışsınız. Müzikle sinemanın ayrı sanatlar olduğuna inanmıyorum o yüzden müzikle ilgini sormayacağım. Biri işim, diğeri hobim gibi mi bakıyorsun? Nasıl gidiyor müzik hayatı?

Bir Nefes Daha filminde bonzai bağımlısı bir rapçiyi oynamaya hazırlanırken önümde 6 aylık bir boşluk vardı sete girmek için. O süreçte ev arkadaşım Kazım da DJ’lik ve müzisyenlere altyapı hazırlama işleriyle meşguldü. Evde otururken mikrofon var, gel ben sana altyapı yapayım, eğlencesine başlayalım dedi. Ben de iyi antrenman olur, en azından çalışırım, o ruhu hissederim, karakterle ortak noktamız olur dedim ve başladık. Sonra sardı, daha iyi mikrofon aldık, daha iyi bir set-up kurduk. Kendi kendimize eğlenerek bir iş yapmaya başladık. Sonra iki şarkımız Avlu dizisinde çaldı, Virgin Radyo’da çaldı derken dinlenilmeye başladı. Film bittikten sonra Kazım’a, bir süre rap müziğin r’sini duymak istemiyorum, sana ayıp olmazsa iznimi istiyorum dedim. (Gülüyor) Rap severim ama en sevdiğim müzik türü değil. O yüzden son 1-2 senedir o konuda bir faaliyetim yok. Bir de ben çok dağılamıyorum, işim oyunculuk gibi hissediyorum ve o yüzden oraya odaklandım. İleride keyif aldığım bir durum olursa tekrar bir şeyler üretiriz belki. 

Bir röportajında, Türkiye’nin Will Smith’i olmak istiyorum, demişsin. 

Şaka yaptım (Gülüyor). Ama biz rap işine girdiğimizde Türkiye’de rap bu kadar da uçmamıştı. Belki soğumamda onun da etkisi olmuştur. Çünkü çok popülerleşen bir şey ve kendimi o kitleye de ait hissetmiyorum, rapçi de değilim. O yüzden orada sahte bir iş yapmaktansa yapmamak bana daha mantıklı geliyor. 

Varlıklı denebilecek bir aileden geliyorsun, Bağcılar’a geçiş zor olmadı mı karakteri çıkarırken?

O geçiş İstanbul’a ilk geldiğimde başladı aslında. İzmir’de Amerikan Koleji’nde okudum ve Alsancak’ta yaşadık tüm hayatımızı. İnanılmaz bir balonun içinde yaşamışız. Yazın Çeşme, kışın Alsancak, belli bir zümreyle eğleniyoruz, derdimiz yok, ülkedeki çoğu şeyi görmüyoruz bile, zaten genciz, pek umurumuzda da değil. Sonra İstanbul’a geldim, burası Türkiye’yi yansıtan bir yer, her kesimden insan olduğu için. Burada gözlerim açıldı, neler varmış dedim. Gerçeklik çarptı. Bu işe başlamadan önce Bağcılar’a birkaç defa gittim, Tarlabaşı’na girip çıktım, oraların ruhunu anlamak için. Bağcılar’daki birini canlandırıyorsan ve oraya hiç gitmemişsen o insanlara ve canlandırdığın karaktere ayıp olur. Oraya gidip gözlem yaparak, oradaki duyguyu hissedip kendimce yorumlayarak devam ettim. 

Peki, meditasyonla yolun nasıl kesişti? Meditasyon yapanlar genelde hayatlarında büyük depresyonlar ya da büyük dönüşümler yaşayıp kendini bulma yoluna girer. İnanılmaz rahatlatıcı olduğunu bilerek soruyorum ve sanki biraz gençsin bu yol için…

19-20 yaşındayken başladım. Abim ve onun çevresinden etkilenerek oldu. Bir de narkolepsi hastalığım var, onda da uyku felci gibi enteresan bir durum var, meditasyon ona da iyi geliyor. Kundalini enerjisiyle ilgili bilgi topladım, kundalini yogayı öğreneyim derken hayatımda gerekliliğe dönüştü. Çünkü çok yoğun tempolu, çok kalabalık bir şehirde yaşıyoruz, her şey çok zor, zihnini arındırman gerekiyor. 

Bugüne kadar edindiğin en kıymetli hayat dersini sorsam aklına kim ve ne gelir?

Annem. Eğitimci olmasına rağmen işin not veya ders tarafından değil de, ne yaparsan yap iyi yap, doğru yap, insanlara karşı iyi ol, diyerek beni motive etti. 

Son dönemde izleyip sevdiğin diziler var mı?

Succession’ı izliyorum. Witcher’ın yeni sezonunu izleyeceğim. Animasyon çok izliyorum. Daha önce izlemiştim ama tekrar Avatar’ı izledim, onu çok felsefi buluyorum. Animasyon izlerken rahatlıyorum çünkü dizi izlerken kafamda sürekli nasıl oynamış, ben buradan ne kapabilirim diye düşünüyorum. Animasyonda bunu yapmadığım için daha rahat duygulanıyorum mesela, bağ kuruyorum. Final Space en sevdiğim animasyonlardan biri diyebilirim, bir de Archer var, bayılıyorum ona. 

KÜNYE

Röportaj: Oben Budak
Fotoğraf: Jiyan Kızılboğa
Styling: Seda Solmaz
Saç: Mutlu Ahmet Sinan
Makyaj: Aynur Kabak
Fotoğraf Asistanları: Furkan Kumaş, Betül Kaynar
Styling Asistanı: Beril Yücel
Stüdyo: Digione

Oben Budak

Basın hayatına Kral TV ve Star'da programlar yaparak başladı. Ardından haftalık Aktüel dergisi ve Harper's Bazaar için çalışmaya başladı. Uzun süre FHM dergisini yönetti. Röportajları bugüne kadar bazı dergi ve gazetelerde yayınlanmaya devam ediyor. Halen Türkiye'nin ilk ve tek dizi kültür dergisi Episode'un Genel Yayın Yönetmenliğini yapmaktadır. Aynı zamanda çok satan Falan Filan adlı kitabın da yazarıdır.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir