Bihter ve Oidipus

 Bihter ve Oidipus

“Kral Midas bir gün Dionysos’un bilge satirlerinden Silenos’u ormanda yakalar. Evrenin bilgisine sahip olduğunu düşündüğü Silenos’tan paha biçilemez bir bilgi alma peşinde olan Midas, ona insan için en iyi şeyin ne olduğunu sorar.

Silenos bir kahkaha patlatır ve ardından şöyle cevap verir: ‘İnsan için en doğrusu hiç doğmamış olmak. İkinci en iyi şey ise hemen ölmek.’ Bunun üzerine Midas, derin bir sessizliğe bürünür. Midas’ın derinlere dalışından yararlanan Silenos, onun elinden kurtularak kaçar.”

“En iyisi hiç doğmamış olmaktır. İkinci yol ise hemen ölmek. Ama biz üçüncü yoldayızdır; önceki ikisinin arasındaki yolda ve var olabilmek için ilerlememiz gerekir.”

Hepimiz üçüncü yolun yolcusuyuz. Ancak bu yolda çok korktuğumuz bir ejderha var: Hata. Onunla karşılaşmamak için yolumuzu değiştiriyor, hatta bazen yolumuzdan vazgeçiyoruz. Ejderhayla yüzleşmenin hayali belki de bizi ejderhanın yorabileceğinden daha çok yoruyor.

İzlediğimiz filmler-diziler, gittiğimiz terapistler, okuduğumuz kitaplar, akıl danıştıklarımız birçok koldan bize hataların aslında güzel şeyler olduğunu söylüyor. Dramanın temel mantığı bir karakterin/tipin mutlaka bir zaafının olması gerektiğini anlatıyor. Böylelikle zaaflar hatalara, hatalar aksiyona, aksiyon da hikâyeye yol açıyor. Pozitif bilim, icat/mucit maceralarına baktığımızda, deney süreçlerinde yapılan hataların ne kadar önemli olduğundan dem vuruluyor.

“Westworld” dizisinde androidlerden Dolores, kendisini yaratan mühendis Bernard’a sorar: “Yanlış bir şey mi yaptım? Hata mı yaptım?”

Bernard cevap verir: “Evrim, bu gezegende hayatı yaratırken sadece bir araç kullandı: Hata.”

Madem hata bu kadar kaçınılmaz bir şey, madem bu kadar varoluşumuzun bir parçası… Neden hepimiz hata yapmamak için elimizden geleni yapıyoruz? Neden hata yaptığımızda dünyamız başımıza yıkılıyor? Neden hatalar konusunda bu kadar kırılgan ve acımasızız? Neden hatalar karşısında bu kadar çaresiziz? Hatalardan kaçan sadece biz miyiz? Yoksa hayat yollarımızın kesiştiği bin yıllık, yüz yıllık kahramanlarla aynı kaderi mi paylaşıyoruz?

“Hayat bize neler getirir bilinmez.”
“Gelecek dediğin ihtimaller denizi, bize ne sürprizler yapacak bilinmez.”
“Yaşam uzun, hangimiz neye dönüşürüz bilinmez.”
“Müneccim boku mu yedim evladım, nereden bileyim ben?”

Edebi cümlelerden söylenme cümlelerine kadar şöyle bir bakıyoruz ki gelecek gerçekten de hepimizin bilinmezi. Hiçbirimizin yarın ne olacağına dair en ufak bir tahmini yok. Elimizde sadece planlarımız ve günlük burç yorumlarımız var.

Peki ya birisi çıkıp size kim olacağınızı, neye dönüşeceğinizi kesin ve net bir şekilde söyleseydi ne düşünürdünüz? Ne hissederdiniz? En önemlisi ne yapardınız?

2500 yıl önce Antik Yunan illerinden Thebai’de doğan Oidipus, gelecekte başına neler geleceğini, Apollon’un bir kâhininden öğrenir ve dehşete düşer. Babasını öldürecek, annesiyle evlenecek, ondan çocukları olacaktır. Oidipus bu lanetli gelecekten kaçmak için derhal yaşadığı yeri terk eder. Kaderin kendisini yenmesine izin vermeyecektir. Aradan yıllar geçer. Oidipus kaçtığı yerdedir: Babasını öldürmüş, annesiyle evlenmiş ve ondan çocuklar yapmıştır.

Şimdi de yaklaşık 100 yıl öncesindeyiz. İstanbul yalı hayatının debdebeli olduğu zamanlarda, dönüşeceği kişiden kaçmaya çalışan genç bir kadının yani Bihter’in hikâyesinde: “Aşk-ı Memnu.”

Bütün çevrelerde “hafif meşrep” olarak bilinen Firdevs Hanım’ın küçük kızıdır Bihter. Babası Melih Bey, annesinin ihaneti yüzünden ölmüştür. En azından Bihter buna inanmaktadır ve ondan nefret etmektedir. Firdevs Hanım gibi bir kadına dönüşmekten çok korkmaktadır. Kendisine bir kader öngörmüş, bu kaderden kaçmak için kendisinden yaşça çok büyük olan Adnan Bey’le evlenmiştir. Ancak aradaki yaş farkı yüzünden evliliğinden sıkılmaya başlayan Bihter, kocasını, yeğeni Behlül’le aldatmıştır. Bihter kaçtığı yerdedir: O da annesi gibi kocasını aldatan bir kadındır artık.

İnsan düşebildiği ve ölebildiği için trajiktir. Öleceğini bilerek yaşayan, düşeceğini bilerek yürüyen insan neslinin hikâyesine de tragedya denir. Bu bağlamda Oidipus da Bihter de iki trajik kahramandır.

Madem konumuz hata, burada Aritoteles’in “Poetika” adlı eserindeki tespitine bağlanmamız gerekmekte:

“Trajedinin konusu olan kişi ne erdem ne adalet bakımından öteki insanlardan üstündür ne de kötülüğü ya da acımasızlığı yüzünden mutsuzluğa düşmüştür; insanların arasında büyük bir üne sahip ve mutluluk içinde yaşayan, ama bir hata (hamartia) yüzünden mutsuzluğa yuvarlanmış kişidir trajedinin konusu.”

“Hamartia öyle bir hatadır ki bir yandan kahramanımızın düşüşünü bir ‘suç ve ceza’ nedenselliği içinde algılamamıza mani olurken, diğer yandan –ortada bir hata olması nedeniyle- düşüşün tesadüfi olarak algılanmasını engeller.”

Peki, trajik kahramanlarımızın düşüşü hangi hatadan kaynaklandı?

Oidipus kaderinden kaçmak için yaşadığı yeri terk eder. Yolda bir adamla tartışır. Öfkesine yenilip adamı öldürür. Yolculuğuna devam ederken Thebai’ye musallat olan Sfenks’in bilmecesini çözerek kenti bu canavardan kurtarır. Kahraman ilan edilir. Kocasını yeni kaybetmiş olan kraliçeyle evlenip kente kral olur. Fakat kentte bir salgın başlar. Herkes bu felaket yüzünden birer birer ölmektedir. Oidipus’un kulağına söylentiler gelmeye başlar. Bu salgının nedeni kendisidir çünkü lanetlidir. Sonunda bir kahine başvurur. Ve kendi hakkındaki gerçeği öğrenir. Yolda öldürdüğü adam babasıdır. Evlendiği kadın ise annesidir. Ve ondan çocukları olmuştur.

Her ne kadar Apollon böyle kehanet ettiyse de Oidipus’un kendisidir onu bu hale getiren. Babasını öldüreceğiyle ilgili bilgi sahibi olmasına rağmen öfkesi yüzünden cinayet işlemiştir. İnsan öldürerek hem Tanrısal yasalara hem de ahlak kurallarına karşı gelmiştir. Genelgeçer bir hata olan cinayet Oidipus’un kişisel trajik hatasına dönüşmüş onun felaketine yol açmıştır. Oidipus sevilen bir kahraman-kralken kaçmaya çalıştığı kaderi, onu bir hatasıyla yakalayarak pençesine düşürmüştür.

Bihter de olmaktan korktuğu kişiden kaçmaya çalışırken yapar trajik hatasını. Gençlik tutkusunu ve ihtiraslarını karşılayamayacak kadar yaşlı bir adamla evlenmiştir. Ve bunu bir hataya düşmekten korktuğu için yapmıştır. Kendine öngördüğü kaderden kaçmaya çalışırken o kadere daha da yaklaştığını görememiştir. Tıpkı Oidipus gibi adeta trajedisinin kollarına koşarak gitmiştir.

Behlül’ün Bihter’le ilişkisinden sıkılması ve daha sonra Adnan Bey’in kızı Nihal’le evlenmeye karar vermesi Bihter’i çıldırtan durumlar olur. Kıskançlık ve terk edilmişliğin acısıyla Bihter hırçınlaşır ve Behlül’ü ilişkiyi amcasına açıklamakla tehdit eder. Bihter artık çaresizdir. Ve kendinden beklenmeyen her şeyi yapmaya hazırdır. En son çare olarak annesine bu ilişkiyi itiraf eder. Bu evliliği bozmasını yoksa her şeyi Adnan Bey’e itiraf edeceğini söyler annesine. Kendi felaketini kendi hazırlamaktadır.

Farkında olmadan o bütün trajik hatalarını yapan Oidipus gibi bilinçsizdir. Artık yaptığı hataları görebilecek ruh haline ve bilince sahip değildir. Olaylar sonucu her şey ortaya çıkar. Nihal ve Adnan Bey gerçeği öğrenir. Bihter bütün bunların öğrenilmesinden sonra annesine benzediğini, onun gibi düşük bir kadına dönüştüğünü düşünerek kendini cezalandırmak ister. Odasında Adnan Bey’in tabancasıyla intihar eder.

Oidipus kendini cezalandırma yöntemi olarak gözlerini kör eder. Çünkü her şeyin gören gözleri yüzünden olduğunu düşünür. Bihter ise kendini kalbinden vurup bütün olayların sorumlusu olan yüreğini cezalandırarak hayatına son verir. Dışarıdan bakıldığında imrenilecek bir hayatı olan ve özenilen bir kadındır. Fakat düşüşü çok korkunç olur.

Oidipus, kendi hakkındaki kehaneti duymasaydı bütün bunları yaşar mıydı? Bihter annesine benzemenin kaderi olduğunu düşünmeseydi, bütün bunlar başına gelir miydi? Peki, biz? Hata yapacağımızı bildiğimiz için mi bu kadar çok kaçıyoruz? Kaçtığımız için mi hata yapıyoruz?

Kaynakça
Sofokles-“Kral Oidipus” (Güngör Dilmen çev., Mitos-Boyut Yay.)
Aristoteles-“Poetika”(İsmail Tunalı çev., Remzi Kitabevi)
Cogito Dergisi, Tragedya (54. Sayı, YKY)
Halid Ziya Uşaklıgil- “Aşk-ı Memnu” (Özgür Yay.,Basım 2007)
Enise Kantemir -“Aşk-ı Memnu eser incelemesi”
Kerem Eksen -“Trajik Hata ve Sessizlik”(Cogito,54. sayı)
İlke Yiğit-“Medeia’ya Acımak” (Cogito, 54. sayı)
Oğuz Arıcı- “Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği” (Cogito, 54. sayı)

Ezgi Özcan

5 Ekim 1987'de Adana'da doğdu. İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Deniz Yıldızı'yla başladığı senaristlik kariyerini Derin Sular ve Aşkın Bedeli adlı günlük dizilerde devam ettirdi. Son dönemde ise Kiralık Aşk, Tatlı İntikam ve Seviyor Sevmiyor isimli haftalık dizilerde profesyonel yazım hayatını sürdürdü. Episode Dergi'de editörlük ve yazarlık yapmakta.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir