Portekiz’den Soğuk Savaş Manzaraları: Glória

 Portekiz’den Soğuk Savaş Manzaraları: Glória

Bu yazı Episode Dergi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran soğuk savaş, tüm dünyayı devasa bir casusluk mücadelesinin oyun alanına dönüştürmüştü. Safların ideolojik fay hatları üzerinden belirlendiği bu mücadelenin cereyan ettiği alanlardan biri de propagandaydı. 1980’leri hariç tutarsak televizyonun yaygınlaşmadığı bir döneme denk gelen soğuk savaş için radyo, propaganda amacıyla en çok başvurulan araçlardan biri oldu. 1940’lardan itibaren Türkçe yayın yapmaya başlayan Rusya’nın Sesi, TKP’nin Sesi ve Doğu Almanya’dan korsan yayın yapan Bizim Radyo gibi kanallar, Batı kampının parçası olan Türkiye’de korsan propaganda yayınlardan bazılarıydı. Fakat propagandanın ötesinde radyo, dönemin casusları için başlıca iletişim yöntemlerinden biriydi de. Bağlı oldukları merkezden şifreli mesajlar alıp yine şifreli mesajlarla üslerine rapor verirken kullandıkları araçlar radyo frekanslarıydı.

5 Kasım 2021 tarihinde Portekiz’in ilk Netflix Orijinal yapımı olarak izleyicilerle buluşan Glória, böyle bir arka planda geçiyor. Dizi, 1951-1996 arasında Portekiz’de bulunan, Amerikalılar tarafından işletilen ve Doğu Avrupa’ya antikomünist propaganda yayınları yapan Özgür Avrupa Radyosu’nun kamuya açık olmayan bölümlerinden biri olan RARET adındaki radyo istasyonu ve istasyonun yakınındaki Glória adlı kasabada geçen olayları anlatıyor. 

Yıl 1968. 1930’lardan beri sağcı-otoriter Estado Novo rejimi altındaki Portekiz, çeşitli sorunlarla uğraşmaktadır. Rejimle özdeşleşmiş ve uzun yıllardır ülkeyi yöneten António de Oliveira Salazar beyin kanaması geçirmiş, ölmese de başkan yerine başka birini atamıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında hızlanan sömürge karşıtı hareketler Portekiz kontrolündeki Angola’da da başlamıştır. Bölgeye asker sevk eden Portekiz, kendisini aynı zamanda Amerika ve Sovyetler Birliği arasında cereyan eden bir vesayet savaşının ortasında ve içinden çıkılmaz bir bataklıkta bulur. Aynı zamanda Portekiz’i yöneten rejim komünist karşıtı olsa da benzer bir örnek olan İspanya gibi, ülkeyi Batı kampına hiçbir zaman sokmaz. Kendi ülkesinde serpilmeye başlayan komünizme karşı Amerika’nın yardımına muhtaç olsa da bu hiçbir zaman iki ülke arasında karşılıklı güvene dönüşmez. 

Dizinin kahramanı, RARET’te çalışmaya başlayan João Vidal adlı genç bir mühendis. Babası, ülkenin en güçlü siyasi figürlerinden birisi. Bu imtiyazına rağmen João, Portekiz’in Angola’da başlattığı savaşa kendi isteğiyle katılır. Sonu olmayan anlamsız bir savaşın parçası olduğunu anlar, bunu anlamlandırmaya çalışırken komünistlerin antiemperyalist söylevinden etkilenir. Ülkesine yabancılaşmış olarak dönen João, Mia ve Alexandre Petrovsky tarafından devşirilerek KGB ajanı olur. Zorlu bir fiziksel ve psikolojik eğitimden geçerken Mia ile yakınlaşır. Mia’nın RARET’e gitmesinin ardından ortadan kaybolmasıyla João da aynı yerde mühendis olarak çalışmaya gider. Olayların başladığı nokta tam burası, gerisi flashback. 

Glória iki ana damar üzerinden ilerler. Bunlardan ilki, João’nun KGB ajanı olması nedeniyle kendisine verilen görevleri bölüm başına yerine getirmesi. Bu bazen kritik bir ses kaydını çalmak veya radyo istasyonuna sabotajda bulunmak olur. Bazen de Sovyetlere ihanet eden önemli figürleri öldürmesi istenir. João’nun her başarısı onun yakalanma riskini de artırır ve etrafındaki çember de giderek daralır. 

Diğer damar ise kaybolan Mia’nın akıbetini araştırmak. João Mia’nın izini sürerken bir komplekste beraber yaşayan radyo çalışanlarının oluşturduğu garip bir cemaate benzeyen RARET’teki çeşitli sırlar ortaya çıkar. Sapkın eğilimler, ev içinde uygulanan sistematik şiddet, evlilik dışı ilişkiler, ikili/üçlü ajanlar… Mia’nın ayak izlerini takip eden João, bizi casusluk edebiyatı temsilcisi John le Carré’in romanlarına benzer bir atmosfere götürür. Mia’yı ararken anılara dönen João, zorlu ajanlık eğitimi sırasında bu kadına hissettiği yakınlığı da hatırlar. Bir yandan da Mia’nın hikâyesini kafasında kurgulamaya çalışırken onun kimlerle yakınlaştığını, kimlere bulaştığını, nasıl ve niye ortadan kaybolduğunu anlamlandırmaya çalışır. Özlem, kıskançlık ve nostaljinin el ele dolaştığı bir duygu hali, ilerleyen bölümlerde João’nun dengesini de bozmaya başlar.

João, her ne kadar komünist idealleri doğrultusunda KGB ajanlığına devşirilmiş olsa da istihbarat dünyasının dayattığı acımasız mecburiyetlere direnç gösterir. Gerçek kimliğini gizli tutmak için şefi Petrovsky’nin insanları gözünü kırpmadan öldürmesine karşı çıkarken pek çok durumda da öldürmemeyi tercih eder. Fakat dizi ilerledikçe ve João’nun duygusal dengesi şaştıkça insan öldürmeye karşı takındığı tutum da değişmeye başlar. Bir casus olarak işlemesi gereken cinayetlere duygusal boyut eklenir. 

Dönemin Portekiz manzaraları dizinin en çekici taraflarından biri. 1960’larda tarım toplumu olan Portekiz’in ilk bakışta el değmemiş doğal güzellikleri ve nostaljik bir geçmiş tasvirini görürken bir süre sonra dönemin karanlık taraflarına da tanıklık ederiz. İşyerinde taciz, ev içinde şiddet, bağnaz bir namus anlayışı etrafına örülmüş tutucu toplumsal normlar, yabancı topraklarda savaşmak zorunda kalan genç erkekler, sırf evinden Marksist kitaplar çıktığı için gözaltına alınan ve sistematik işkenceye uğrayan insanlar… 

Glória, Portekiz’in farklı sosyal sınıflarının günlük hayat ve politik deneyimlerini de  etkileyici şekilde resmeder. Sağcı Estado Novo rejiminin önde gelen siyasetçilerinden birinin oğlu João, ülkenin küçük bir köyünde doğup büyüyen Carolina, mutsuz evliliğe hapsolmuş Sofia, yüksek mevkilere gelme hırsıyla hükümete muhbirlik yapan orta halli mühendis Gonçalo, zorunlu askerlik görevi için Angola’ya giden Fernando bunlardan birkaçı.

Franco İspanya’sına benzer bir şekilde antikomünist refleksleri güçlü ve tutucu bir ülke olan Portekiz’in 1960’lardaki toplumsal ve politik hikâyesine dair barındırdığı pek çok ayrıntı için bile Glória’nın ilk sezonu gönül rahatlığıyla izlenebilir. Soğuk savaş dönemindeki propaganda ve istihbarat mücadelesinin odak noktalarından biri olan radyo yayınları etrafında dönmesi de diziyi bugüne kadar izlediğimiz benzer hikâyelerden ayırıyor. Sezon finalini göz önüne aldığımızda Glória’nın ikinci sezonunu izleme şansımız olacak gibi görünüyor.  

Doruk Tatar

2010’da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde lisansını tamamladıktan sonra Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü'nde yüksek lisans ve Buffalo Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde doktora yaptı. Aralık 2018'de bitirdiği “On Guard Against Contamination: Espionage, Conspiracism, and Imperial Nostalgia in British and Turkish Literatures” başlıklı doktora tezi, Türk ve İngiliz edebiyatlarının imparatorluğun çöküşüne verdikleri reaksiyonlar üzerinden istihbarat, paranoya ve komploculuk temalarını ele alır. İki bölümden oluşan doktora tezi, ilk ayağında İngiliz casusluk edebiyatındaki farklı ekolleri incelerken Rudyard Kipling, John Buchan, Ian Fleming, Joseph Conrad, Graham Greene ve John le Carré gibi yazarlara odaklanır. Casusluk edebiyat türünü oluşturan bu yazarları analiz ederken paranoya temasını odağa alarak politik teori ve psikanalizden de yoğun bir şekilde istifade eder. Mayıs 2017’den beri 221B, Birikim, Episode ve BÜMED dergilerinde çeşitli yazıları yayımlandı. 2019 Güz döneminde Sabancı Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı’nda Komplo ve Paranoya üzerine ders verdi.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir