Sürreal ve Saykedelik Bir Süper Kahraman Deneyimi: Legion | Koray Sarıdoğan

 Sürreal ve Saykedelik Bir Süper Kahraman Deneyimi: Legion | Koray Sarıdoğan

 

Gerek sinemanın, gerek dizi sektörünün hem teknolojik hem de popülerlik açısından ulaştığı seviyeyle birlikte, bu zamana kadar defalarca uyarlanmış süper kahraman hikâyelerinin yanı sıra nispeten geri planda, çizgi roman dünyasında kalmış kahramanların da hikâyelerini izlemeye başlayabildik beyaz perdede ve beyaz camda.

CW ve DC Comics işbirliğindeki Supergirl, The Flash, Arrow, Legends of Tomorrow serilerine karşılık son birkaç yıldır ciddi hamlelerle gelen ve gelmeye devam eden Netflix ve Marvel ortaklığındaki Daredevil, Luke Cage, Jessica Jones, Iron Fist, The Defenders, Punisher gibi yapımlar büyük bir rekabet halindeyken bunun kaymağını da elbette biz izleyiciler yiyoruz.

Bir süre önce duyurulan yeni bir ortaklık ise hem çizgi romanları, hem dizileri, hem de süper kahramanları sevenler için önemli bir gelişmeyi anlatıyordu: FX ile Marvel’in birlikte giriştikleri Legion dizisi, işin arkasında Noah Hawley’nin olacağının öğrenilmesiyle birlikte büyük merak yaratmıştı. Her ne kadar dizinin geçen haftaki ilk bölümü yayınlanana dek çıkan fragmanları bu merakı pek kaşıyamasa da…

Netflix ve CW arasındaki rekabet, daha çok Netflix’in lehine seyretse de FX’in bu lige girmesi bazı dengeleri epey sarsabilir gibi görünüyor. Bunu, henüz ilk bölüm yayınlanmasına rağmen söylememin pek çok nedeni var. Bölümün kendisi başlı başına güçlü bir neden, fakat Legion karakterini ve yapımın arka planını tanıdıkça nedenlerimiz artıyor.

Önce Legion karakterini kuşbakışı tanıyalım. Güncel uyarlamalar, orijinal hikâyedeki pek çok unsura yer vermemesine veya epey evirip çevirip verse de sonraki başlıkta bahsedeceklerimizin ne kadarının ne biçimde dizide yer alacağını bilmediğimiz için küçük bir SPOILER uyarısı vermekte fayda var. Lakin ben olsam okurdum, çünkü dizinin pek çok şeyi baştan kurgulayacağı şimdiden belli.

Legion Bildiğimiz Tüm Süper Kahramanlardan ve Mutantlardan Farklı

Legion Marvel’in X-Men koluna mensup bir mutant. Fakat alışageldiğimiz kahramanlar gibi uçmalı kaçmalı özelliklerinin ötesinde bir olayı var. 1985’te New Mutants serisinin 25.sayısında karşımıza çıkan Legion’ın gerçek adı David Charles Haller. Kendisi, X-Men severlerin gayet aşina olduğu Profesör Xavier ile Gabrielle Haller’ın çocuğu.

İlk bölümde de gördüğümüz üzere kendisi “dissosiyatif kimlik bozukluğu” isimli, Türkçesi “bölünmüş kişilik” olarak ifade edilebilecek bir tür şizofrenik akıl hastalığına sahip. Fakat bu, mutant yetenekleriyle birleşince David Haller’ın kafasında yarattığı her bir karakteri gerçekten yaşamasına, onların süper güçlerine sahip olmasına neden oluyor. Yaşadığı travmaların ilki, küçükken ailesiyle birlikte yaşadığı bir terörist saldırısından kurtulan tek insan olması. Aslında kişilik bölünmeleri tam da burada başlıyor.

“Birçok insanın ölüm zamanlarında onların zihinleriyle bağlantıda olduğu için, şizofreninin bir türü sayılabilecek olan katatoniden muzdarip olmaya başlayan David, Muir Adası’nda Moira MacTaggert‘ın gözetiminde bir tesiste kalmaya başlar. Yaşadığı tüm bu travmalar sonrası David’in kişiliği ayrılmaya başlar ve çoklu kişilik denilen psikolojik sorundan dolayı yaşadığı bu durum, her bir kişiliğinin farklı bir güce sahip olmasıyla devam eder. 

David’in sahip olduğu onlarca kişilik arasında çekirdek eleman olarak kalmayı başarabilen Karami, bu işi David’in telepatik güçlerini kullanarak başarmıştır. Her ne kadar David’in, telekinetik güçlerini kontrol eden Jack Wayne kişiliği ile ateşi dilediğince kontrol etme gücüne sahip Cyndi kişiliği, Karami’nin tek başına David’e hakim olma çabasına direnmeye çalışsa da, bu durum üç kişiliğin de David’de baskın hale gelmesiyle sonuçlanmıştır; artık sadece Karami çekirdek eleman değildir, Wayne ve Cyndi de çekirdek kadroya katılmıştır.”(1)

 

 

Dizinin Ne Amaçladığına Gelirsek

Orijinal hikâyenin ne kadar kapsamlı, uzun soluklu, ince elenip sık dokunmuş olduğunu gördük. Peki dizi, bu hikâyeye ne kadar sadık kalacak? Bununla ilgili çok açık ifadeler yer almadı bu zamana kadar. En net bilgi, dizinin orijinal X-Men hikâyesiyle bir köprü kurmayacağı, müstakil bir spinoff olarak kalacağı.

Bir diğer bilgi de odak noktamızın David Haller olacağı. Zaten ilk bölümde de bunun ipuçları yeterince verildi: Kahramanımız henüz akıllılık-delilik veya normallik-anormallik çizgisinin ortasında, kendisinin hangi tarafta olduğunu anlamaya çalışıyor ve en önemli durumu da bir zırdeli mi yoksa gerçek güçleri olan bir kahraman mı olduğunu öğrenmesi için uzun bir yolu yürümesi gerektiği. Bu öğrenme yoluna da muhtemelen iç içe girmiş en az iki hikâyeye bizi ortak edecekler.

Oyunculardan Aubrey Plaza’nın E! News’e yaptığı açıklamaysa şöyle: “Sanırım insanlar gerçekten daha önce televizyonda hiç görmedikleri şeyler görecekler. Dizi, bir hayli Kubrick-tarzı hissettirecek ve nereyde bir sanat performansı gibi gelecek. Güzel müziği ve güzel mesajı olan bir saykedelik trip gibi.”

Süper Kahraman Rekabetinde Legion Kime, Ne Sunuyor?

Legion’ı uzun zamandır bekleyenler artık bilse de bir kez daha tekrar edelim: Dizinin yaratıcısı, Before The Wall’un yazarı ve Fargo’nun yaratıcısı Noah Hawley. Bu çok önemli bir referans; üstelik Marvel ve FX’in marka değeriyle birleşince…

Dizi, hiç kuşkusuz ki bize alelade, alışılagelmiş bir süper kahraman deneyimi sunmayacak. Birçoğunu severek izlesem de CW-DC Comics ile Marvel-Netflix rekabetinde CW’nin biraz zayıf kalmasının en büyük nedeni, klişe süper kahraman argümanlarından, tavırlarından ve kurgusundan pek kurtulamaması.

Daredevil’in ilk sezon boyunca kostüm giymeyecek ama bu sırada da izleyiciyi azami derecede içine çekecek kadar iyi işlenmiş hikâyesi, Jessica Jones’un Hell’s Kitchen arka planı üzerine polisiye kurguyla yerleştirilmiş karanlık, dizi-noir dokusu, Luke Cage’in siyahi kültürün fon yaptığı, kasmayan, eğlenceli bir hikâye ortaya koyması gibi özellikleri, Netflix-Marvel ortaklığını izleyicinin gözünde çok önlere taşıdı. En basitinden, çok iyi flash-back’lerle hazırlanmış, bayat bir aksiyon sunmaktan neredeyse kopmuş olan Arrow’un, ilk 3 sezonda herkesi süper kahraman haline getirmesi unsuru bile dizinin kendi topuğuna sıkması gibi bir durum yarattı. Örnekler çoğaltılabilir.

Yeni uyarlamalarda, yapıma güç katan bu özgün eklemeler ve bunların samimi, doğal bir tavırla izleyiciye verilmesi durumunu Legion’da göreceğimiz de ilk bölümden ispatlananlar arasında. Üstelik Legion, kahramanın yaşadığı çoklu kişilik bozukluğu gibi sinematik açıdan büyük bir manevra alanı sağlayan konusuyla da izleyiciye beyin yaktıran akıl sporları yaptırmayı vadediyor. İlk bölümdeki hastane sahnelerinde kimin, David’in kendi yarattığı karakterler, kimin gerçekten var olan karakterler olup olmadığını düşünmek, bunu yaparken de hikâyenin geçmişini takip etmeye çalışmak bile dizinin interaktifliği açısından çok önemli ipuçları. Zira izleyici artık yayılıp da her şeyi öğreneceği yapımlar değil, kendisini de olaya dahil edip kafa yorduran işler istiyor. Sherlock’un, orijinal Holmes hikâyelerinden uzaklaşmasına rağmen yakaladığı başarının en büyük nedeni bu örneğin.

Saykedelik Süper Kahramanlar Çağı

Geçmiş uyarlamalar tarihinde geri planda bırakılan ikinci dalga kahramanların karşımıza çıkmaya başlaması da yeni süper kahraman deneyimleri yaratıyor. Doctor Strange ile çıtayı yükselten Marvel, saykedelik unsurlarla bezenmiş süper kahramanlarının çok sevileceğinin oldukça farkında. Çünkü bu tür kahramanlar, başka bir gezegenden, doğuştan sahip olduğu yeteneklerle gelmiş kahramanlardan daha yakın, daha ilginç geliyor bugünün izleyicisine. Doğuştan değil sonradan sahip olunan yetenekler, empati duygusunu harekete geçirdiği için hikâyenin içine girmemizi kolaylaştırıyor.

Legion da bu saykedelik kahramanlar içerisine koyacağımız karakterlerden birisi. Kısmen dahil edilebilecek bir diğer kahraman da Mart’ta izleyeceğimiz Iron Fist olabilir. Şimdiden kulaklara fısıldayalım.

Süper Kahramanları Sevmiyor musun? Önemli Değil!

Bilinçaltı ve bilinçötesi unsurların dahil olduğu, bu sayede gördüğümüz şeylerin ne kadarının göründüğü gibi olup olmadığu sorusuyla izleyeni her an uyanık tutan bu hikâyeler, yapımcılara şu önemli avantajı da sağlıyor: Süper kahraman sevmeyenleri de ekran başına çağırmak. Legion’ı önerdiğim arkadaşlarımdan birkaçı, gerçekçi olmayan yapımlardan uzak duran, süper kahramanları sevmeyen insanlardı. Fakat konuyu okuyup birkaç fragman izledikten sonra “Ama bunu izleyebilirim,” deyip merak ettiler ki bunu başarabilmek çok önemli. Bu yüzden süper kahramanları sevmeseniz de, gerçekçi olmayan durumları izlemek hoşunuza gitmese de önemi yok; Legion sizin için de kurgusu ve görselliğiyle leziz bir seyirlik sunmaya hazır.

Üstelik, ana X-Men hikâyesinden bağımsız olması, önce karakteri derinlemesine tanıyıp onun kendini tanıma sürecini sunacak olan dizi uzun vadeli, her ayrıntısına, hikâyenin her parçasına bizi çekecek olması da alışageldiğimiz kısa süreli, giriş-gelişme-sonuç-ve-kahramanın-zaferi tadındaki muadillerinden ayrı bir deneyim olacağını söylüyor.

Legion’da Pink Floyd Esintileri

Dizinin müzikleri, Noah Hawley’nin daha önceFargo’da da birlikte çalıştığı Jeff Russo’ya emanet. Hawley, Comic-Con’daki bir açıklamasında Russo’dan, dizinin soundtrack’inin atmosfer açısından Pink Floyd’un “The Dark Side of the Moon” albümüne yakın olmasını istemiş.

Bu Pink Floyd sevdası, dizinin esas kadını ve süper kahramanlarından Sydney’de de kendini gösteriyor. Sydney, kısa adıyla Syd Barrett, Pink Floyd’un kurucusuyla aynı ismi taşıyor.

Bitirirken, Legion’a Dair Birkaç Not

David, Syd’e “Sen gerçek misin?” diye soruyor. Biz de merak ediyoruz 🙂
  • Dizinin ilk sezonu 8 bölüm olarak planlandı. İlk bölümü 9 Şubat günü yayınlandı.
  • Diziyi FX Türkiye’de, Amerika yayınıyla aynı anda, Perşembe günleri sabah 09.30’da izleyebilir, tekrarını 21.30’da yakalayabilirsiniz.
  • Dizi, David Haller’a hayat veren Dan Stevens’ın deli deli bakan gözleri, sempatik mimik oyunculuğu ile daha çekici hale geliyor. Aynı zamanda Stevens’ın Downtown Abbey’den sonraki ilk büyük TV rolü. Muhtemelen kariyerinde bir kırılma da yaşatacaktır.
  • Aubrey Plaza ve Rachel Keller unsurlarını hiç saymıyorum bile…
  • Iron Man, Spider-Man, Inhumans, Thor-Ragnarok, Agents of S.H.I.E.L.D., Guardians of the Galaxy, Doctor Strange, Daredevil, Jessica Jones, Avengers, Ant-Man ve daha birçok Marvel yapımının yazarlarından Stan Lee’nin de dizinin iki yaratıcısından biri olması, mevzuya hakim bir üstadın elinden ne çıkacağını görmek açısından önemli.

Not: FX Türkiye, dizi öncesinde bizleri kendi süper güçlerimizle tanıştıan mutant hapları göndermeyi ihmal etmedi. Dönüp dönüp üçer beşer içiyoruz. Yeri gelmişken tekrar teşekkür edelim. 🙂

(1) İtalik kısımlar şuradan alındı: GeekYapar

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir