Ayşegül İşsever: “Her set yeni bir yolculuk demektir”

 Ayşegül İşsever: “Her set yeni bir yolculuk demektir”

Son olarak Sen Çal Kapımı dizisinde rol alan usta oyuncu Ayşegül İşsever ile çocukluğunda başlayan tiyatro serüvenini, dizideki karakterini ve pandemi döneminde keşfettiklerini konuştuk.

Tiyatro serüveniniz nasıl başladı? Ailenizde tiyatroyla ilgilenen birileri var mıydı?

Tiyatro serüvenim ilkokulda eve alınan televizyon, Susam Sokağı ve Kanuni Sultan Süleyman üçlemesi ile başlamıştır. Televizyonda Susam Sokağı’nı ilk seyrettiğimde ben de bunlar gibi oyuncu olacağım dedim. O günden sonra her yol Roma’ya çıktı. Okulda şiir okunacaksa ben, andımız okunacaksa ben, okulun tiyatro kulübündeki bütün oyunlarda yer alan yine ben. 

Bir gün ilkokul öğretmenim İbrahim Çalık, ki benim hayatımı ne kadar doğru yönlendirdiğini şimdi daha iyi anlıyorum, “Kanuni Sultan Süleyman’ı sen anlat Ayşegül,” dedi. Ben okuldan eve gelince büyükçe bir yüz havlusunu bükerek yuvarlak hale getirdim, ortasınada mavi bir tülbent yerleştirdim ve annemin broşlarından birini alıp alnıma gelecek şekilde havluya takarak kendi imkânlarımla bir padişah kavuğu yaptım. Siyah bir örtüyü de pelerin yapıp ertesi gün sınıfın karşısına çıktım. “Ben Sultan Süleyman, şu tarihte doğdum, bu savaşları yaptım” diyerek tek tek anlattım. Bitirdiğimde uzun bir sessizlik oldu. Kimse beğenmedi diye düşünürken öğretmenim, “Ayşegül çok güzel anlattın, sen tiyatrocu olmalısın!” dedi ve ben tiyatrocu olmalısın cümlesini ilk o gün öğretmenimden duydum, bir daha da hiç aklımdan çıkmadı.Sonrasında istanbul radyosunda ses sanatçısı olan ve gençliğinde tiyatroyla ilgilenen annemin de desteği ve yönlendirmesiyle liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne girdim. Böylece serüvenimiz başlamış oldu. 

Ayşegül İşsever

“Bazı hedeflerime ulaştım ancak her hedef sonrası yeni bir hedef daha belirliyorsunuz ve bu hedefler sonsuzluğa uzanan basamaklar gibi.”

İlk sahne deneyiminiz nasıldı? Kimlerle oynadınız?

İlk sahne deneyimin konservatuarın 2. sınıfında, Ali Atik-Ayşegül Atik Çocuk Tiyatrosu’nda çalışmamla oldu. Onlar sayesinde o yaz Milli Piyango sponsorluğunda tüm Türkiye’yi gezme fırsatı elde ettim. Benim için inanılmaz bir deneyim oldu. 

Pandemi, tüm sahne sanatları gibi tiyatroları da çok etkiledi. Teknolojinin de yardımıyla farklı deneyimler yaşıyoruz. Oyuncu olarak bu dönem sizi nasıl etkiledi? Bu dönemdeki deneyimler, pandemi sonrası için tiyatrolarda ne gibi değişikliklere yol açacak sizce?

Pandemide gördüm ki neredeyse tüm dünya sanata sığındı. Özellikle dünyadaki önemli tiyatroların öncülüğünde sanatın her alanında dijitalden seyirciye ulaşıldı. Her akşam çeşitli orkestralar evlerimize konuk oldu, yurtdışında belki de hiç izleyemeyeceğimiz tiyatro oyunlarını evimizin salonunda izleme olanağı bulduk ancak özellikle tiyatro alanında bundan çok keyif almadım. Tiyatro bire bir seyirciyle etkileşim içinde olan, canlı izlenmesi gereken bir performanstır. Dijitalde bu sinerjiyi tam olarak yakalamak mümkün değil malesef ancak bu süreç içinde seyirciyle aramıza mesafe girmemesi ve insanların bu ihtiyacını karşılamak için geçici bir çözüm olarak düşünüyorum. 

Oyunculuk kariyerinizde önünüze koyduğunuz hedeflere ulaşabildiniz mi?

Evet bazı hedeflerime ulaştım ancak her hedef sonrası yeni bir hedef daha belirliyorsunuz ve bu hedefler sonsuzluğa uzanan basamaklar gibi. 

Ayşegül İşsever

“Semiha ile karşılaşsam mutlaka empati yeteneğini geliştirmesini söylerdim.”

En son ‘Sen Çal Kapımı’ dizisinde canlandırdığınız Semiha karakterinin size nasıl bir yansıması oldu?

Benim için her set yeni bir yolculuk demektir. Bu yolculuk da benim için çok keyifli geçti, yeni dostluklar edindim. Dizinin yönetmeni Altan Dönmez ve ekibiyle bir önceki dizim Güvercin’de de çalışmıştık. Hiç ara vermeden tekrar birlikte çalışmak bu dizide hiç yabancılık çekmeden rolüme daha kolay adapte olmamı sağladı. 

Siz de gerçek hayatta Semiha gibi otoriter bir karakter misiniz? 

Semiha karakteri bana taban tabana ters bir karekterdi. Bu sebeple benim için çok lezzetli bir roldü. 

Semiha ile karşılaşsanız ona ne söylersiniz?

Semiha ile karşılaşsam mutlaka empati yeteneğini geliştirmesini söylerdim. “Psikolojiyle ilgili bir iki kitap karıştır ablacığım,” derdim net. 

“Bir oyuncu olarak kendimi mesleğim açısından beslediğim bir dönem oldu.”

Pandemi süreci birçok insan için entelektüel anlamda verimli geçmiş, siz de öyle mi düşünüyorsunuz? Bu dönem size neler öğretti?

Bir oyuncu olarak kendimi mesleğim açısından beslediğim bir dönem oldu. Ayrıca teknoloji ile aramdaki sınavda da çok iyi notlar aldığımı düşünüyorum. 

Bu dönemde keşfettiğiniz yeni bir yazar, yönetmen var mı? 

Nobel ödüllü Polonyalı şair ve yazar Olga Tokarczuk ile tanıştım. Aç Gözünü Artık Yaşamıyorsun adlı kitabını herkese tavsiye ederim. Yine bu pandemi döneminde Arjantinli müzisyen Astor Piazzolla ile daha yakından tanışma fırsatım oldu. Sadece bir isim olarak genel kültürümde yer alan bestecinin çok sayıda konserini izleme fırsatı buldum. 

Siz de yazıyor musunuz bir şeyler? 

Bu konuda eksiğim olduğunu düşünüyorum, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun yazarlık atölyesine mümkün olduğunca katılmaya çalışıyorum. 

Hayatınızda iz bırakan diziler ya da karakterler var mı?

Alexandre Dumas’nın Kamelyalı Kadın adlı romanında, ki bu dizi haline de getirildi, Marguerite Gautier ile büyük bir aşk yaşayan Armand Duval hayatımda çok özel bir yere sahiptir. Sonuçta aşk yaşayan bir adam diye bakarsınız ama bunu okuduğunuzda 15 yaşında iseniz çok etkileyici olabiliyor. Sonrasında da romanı defalarca okumama rağmen üzerimdeki etkisini hiç kaybetmedi. 

Ben düşünce gücüne çok inanırım, büyüklerimiz de bir şeyi kırk kez söylersen olur derler ya. Eşimin adınında Arman olduğunu düşünürsek müthiş bir tesadüf! 

Bugüne kadar yer aldığınız projeler de canlandırdığınız karakterlerden sizi en çok etkileyen ve sizde iz bırakan hangisiydi?

2000-2001 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda Ragıp Yavuz’un yönettiği Dostoyevski’nin Suç ve Ceza adlı oyunundaki Katerina İvanovna oynadığım karakterler içerisinde beni en çok etkileyendir. Çok iyi sahneye konulmuş bir oyundu. Hem oyun hem de ben bu performansla bir sürü ödüle aday gösterildik. Dönemin yoksulluğunu iliklerine kadar yaşayan varlıklı bir asker kızının evlendikten sonraki yoksul ama gururlu, prensiplerinden hiç vazgeçmeyen, yaşadığı çaresizliğe karşı direnme gücü, çocukları için yaptığı fedakârlıklar aynı zamanda aristokrat tavrından hiç ödün vermemesi beni çok etkilemişti. 

Engin İnan

1979 yılında Bolu'da doğdu. Hayatının yaklaşık 20 yılını Sakarya'da geçirdi. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde okudu. İletişim ve organizasyon alanlarında çalıştı. Pek çok etkinlikte ve farklı sektörlerden markaların iletişim çalışmalarında görev aldı. Episode Dergi editörlüğü ile birlikte iletişim danışmanlığı çalışmalarını yürütüyor. Kedi babası.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir