‘Hunters’: Aramızda Yaşayan Gizli Naziler

 ‘Hunters’: Aramızda Yaşayan Gizli Naziler

Levent Tanıl’ın bu Hunters incelemesi Episode’un Aralık özel (dijital) sayısında yayımlanmıştır.

2008’de Kocaeli’nin Körfez ilçesine bağlı Hereke beldesinde,  cesedi parçalara ayrıldıktan sonra bir bavul içinde denize atılmış genç bir kadın cesedi bulunmuştu. Emniyet ekiplerinin yaklaşık 5 senelik çalışmaları sonucu çözülen cinayetin faili ise evli ve 1 bir çocuk babası, sosyal hayatında sevilip sayılan bir insan çıkmıştı. 

Verdiği ilk ifadesinde o kadar yıl sonra yakalanacağını hiç beklemediğini belirten katil, kendisine bambaşka bir hayat kurmuş, ortaya çıkan bu dehşet sonrasındaysa karısı eşinin bir katil olacağını hiç düşünmediğini, aksine onu çok iyi bir insan olarak tanıyıp sevdiğini açıklamıştı. 

O dönem beni bir hayli dehşete düşüren bu olay sonrasında, “Yanımızdaki ve çevremizdeki insanları ne kadar tanıyoruz?” sorusunu sıklıkla sormaya başlamıştım. Keza her gün selam verip kısa süreli de olsa sohbet ettiğimiz, hatta daha da ileriye gidip hayatlarımızı paylaştığımız insanların asla bilemeyeceğimiz bambaşka yaşanmışlıklarının olduğunu keşfetme ihtimali bir hayli ürkütücü. Hatta bu ürperme hali tam bir paranoya sebebi…

Hunters

Mekân tasarımları, stüdyo ağırlıklı bir iş olsa da Hunters’ın genel anlatımına gerçekçilik katabilecek detaycılığa sahip. Her karakterin içi dolu ve özellikle öykünün Nazi cephesinde bulunan çoğu karakter, esas kişilerin de önüne geçecek betimler taşıdığı için öykünün gidişatını merak ettirebiliyor. 

Bu senenin dikkat çekici dizi projelerinden biri olduğunu düşündüğüm Amazon Prime Video yapımı Hunters’ın kurgu düzeni de vurguladığım bu paranoya etkisinden beslenen bir tarza sahip. 1977’nin New York’unda geçen olay örgüsünün ana kahramanları II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika’da başka kimliklerle gizlenen işkenceci Naziler ve onları avlamak için bir araya gelen küçük bir Yahudi grubu. Üstelik ilk sahnesinde de kimliği açığa çıkan “Kasap” lakaplı gizli Nazi üyesinin Amerika’da kurduğu sahte yaşantısını katledişi, gidişat esnasında sıklıkla körüklenecek paranoyak gerilime ilk bakış oluyor. 

Yapımcı koltuğunda son dönemin korku-gerilim sinemasında sıklıkla telaffuz edilen ismi Jordan Peele’nin oturduğu dizinin en büyük kozuysa tabii ki Al Pacino!

Projenin duyurulduğu ilk andan itibaren kısa bir rolü olduğu söylentileri çıkan kurt aktör, genele bakıldığında hikâyenin hiç de azımsanmayacak bir noktasında duruyor. Savaş sırasında toplama kampında esir düşmüş, çeşitli işkencelere maruz kalmış, sonrasında ise kendi adaletini arayan zengin bir işadamına hayat veren Pacino, dizinin seyir zevkinin kilit noktasında. Ancak Hunters’ı izlenir kılan  sadece Al Pacino değil, öyküsünün kurgu akışını destekleyen gerçekçi-alaycı yaklaşımı.

Bu yaklaşım özellikle ilk bölümlerde Jordan Peele’nin filmlerinde denediği gerilim odaklı kamera kullanımıyla besleniyor ve anlatılan tema absürt bir sahneyi vurgulasa dahi ortaya doyurucu sonuçlar çıkabiliyor. Kamera kullanımında karakterlerin hislerine ve o sahnedeki ruh hallerine odaklanan bir anlatım mevcut. Zaman zaman bu dil, sıkışmışlık hissi ve patlama noktasındaki gerilimin aktarımını gayet rahat bir anlatımla yansıtabiliyor.

Mekân tasarımları, stüdyo ağırlıklı bir iş olsa da Hunters’ın genel anlatımına gerçekçilik katabilecek detaycılığa sahip. Her karakterin içi dolu ve özellikle öykünün Nazi cephesinde bulunan çoğu karakter, esas kişilerin de önüne geçecek betimler taşıdığı için öykünün gidişatını merak ettirebiliyor. 

Diziyle alakalı Twitter hesabımdan yaptığım paylaşımın altına genellikle sona doğru ciddiyetini bozduğuna dair yorumlar yapıldı. Fakat olay akışı esnasında araya aldığı parodi sahneler, toplama kampı döneminin acımasızlığına yaptığı geçişler ve anlatılan dönemin gerçekliği gibi unsurların belli bir dengede kalabilmesi adına bu tarz bir alaycı tutumun şart olduğunu düşünüyorum. Çünkü ortada seneler boyunca dizi ve filmlere konu olmuş bir vahşet mevcut. Bu vahşetin aktarımında tam anlamıyla farklılık kazandırma amacı olmasa da değişik bakış açılarıyla ilerleme fikri, şiddetin estetik olsa dahi aslında getirilerinin korkunç boyutlara ulaşabileceğini kanıtlamış oluyor.

Hunters

Kimileri için tipik bir propaganda aracı, kimileri içinse içinde Al Pacino olan koca bir hayal kırıklığı… Benim cephemden baktığımdaysa Hunters’ın konumu, gizli yaşanmışlıkları besleyen yönünden dolayı ilgi çekici ve senenin iyi dizileri kategorisinde.

Yönetmen David Weil’in kadrajı zaman zaman Peele’nin tarzının ötesine çıkmayı başarabiliyor. Mesela dönemi anlatan doku yer yer korkunç bir ruh haline dönüşürken, kimi karakterlerin ortama aykırı tutumları da komedi ve absürtlüğü pekiştirmiş. Aslında bu tarz, çoğu seyirci için katlanılabilir  değil. Üstelik Al Pacino gibi bir ismin varlığı ister istemez çok daha ağır ve nitelikli bir iş beklentisini ortaya çıkarmışken daha rahat bir anlatımla karşılaşan çoğu kişi, dizinin sonunu getirmeme kararı alabilir. Lakin sabrederek ilerleyip öykünün akışına teslim olma toleransı tanıdığınızda mutlu edecek sahneler ve anlatım dilinin memnun edici akıcılığıyla ayrılacağınız bir diziye dönüşecektir Hunters.

Yine bir Amazon Prime Video ürünü olan The Boys’un şiddet destekli anlatımına yakın sekansları fazlaca olan dizide, özellikle dönemin video ve televizyon kültürüne atıfta bulunan hayali fragmanların olduğu sahneleri çok sevdim. Belki de bu sahnelerden dolayı birçok kusurunu görmezden geliyorumdur fakat toplama kampını yansıtan öykülerle bütünleşecek anlık anlatımların da iyi işlenen bir senaryo diline sahip olduğunu düşündüğüm için şansı hak eden bir dizi olarak görüyorum Hunters’ın 10 saatlik macerasını.

Kimileri için tipik bir propaganda aracı, kimileri içinse içinde Al Pacino olan koca bir hayal kırıklığı… Benim cephemden baktığımdaysa Hunters’ın konumu, yazımın başında belirttiğim gizli yaşanmışlıkları besleyen yönünden dolayı ilgi çekici ve senenin iyi dizileri kategorisinde. Kabul, çoğu sinema ve dizi eleştirmeninin aksine oluşturulan bir yapımı en ufak etmeninden dolayı hemen sevip bağlandığım bir huya sahibim. Fakat sadece hafta sonu ve boş zamanlarını Al Pacino’nun yer aldığı bir mini diziyle geçirmekse amacım, Hunters’ın mutlu edecek birçok yönünü görmezden gelmek haksızlık olur. Üstelik 70’li yıllarda açığa çıkmaya başlayan b tipi ve istismar sineması türünü anımsatan tonlamalarının da bu türlere hayran kalanların yüzünü güldürme ihtimali bir hayli yüksek. 

Levent Tanıl

1989 Kocaeli doğumlu. Lunaparkta çalıştı. Bir dönem fotoğrafçılıkla ilgilendikten sonra sinema yazıları yazmaya başladı. 2016’da Esin Erden'le yazdıkları ilk çocuk kitabı "Zürafa'nın Benekleri" YKY'den çıktı. Şu sıralar metin yazarlığının yanı sıra Episode Dergi’de yazıyor.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir