Cinsiyetler Üstü Aşk: Bir Coffee Prince Eleştirisi | Burcu Babal*

 Cinsiyetler Üstü Aşk: Bir Coffee Prince Eleştirisi | Burcu Babal*

Bazı sahneler vardır, ne zaman izleseniz içinize oturur, her izlediğinizde sizi aynı şekilde etkiler. Ne zaman o diziyi düşünseniz aklınıza hep o sahne gelir, aynı hislerle beraber. Bu sahne benim için yıllar boyunca Skins’e ait olan şusahne olarak kaldı. Ne zaman ki 1st Shop of Coffee Prince‘i (bundan sonra kısaca Coffee Prince diyeceğim) izledim, buna eş değer bir sahne daha girmiş oldu hayatıma.

Sadece bir sahne, bir diziyi sizin için en iyiler arasına sokabilir, unutulmaz kılabilir mi? Ben böylesine güçlü sahnelerin varlığına inanıyorum.

İlk seferinde merak sebebiyle hızlıca, ikinci izleyişimde ayrıntılara daha fazla dikkat edip not tutarak, 3. kez eşimle beraber ve 4. defa ise İngilizce altyazı ile izledikten sonra sanırım artık Coffee Prince üzerine bir şeyler yazmak için kendimi hazır hissediyorum.

Coffee Prince: İlk Bakış

Coffee Prince, Lee Sun-mi‘nin aynı isimli romanından uyarlanan, 2 Temmuz – 28 Ağustos 2007 tarihleri arasında 17 bölüm olarak MBC kanalında yayınlanmış bir Güney Kore dizisi. Coffee Prince, Kore dizilerinde yaygın şekilde kullanılan ve “Gender Bender” ismi verilen ana temaya sahip bir romantik-komedi-drama. Yoon Eun-hye, Gong YooLee Sun-kyun ve Chae Jung-an‘ın baş rollerinde yer aldığı dizi, yayınlandığı dönemde büyük bir reyting başarısı kazanmasının yanı sıra, ödül törenlerinden de eli boş dönmemiş. Özellikle esas çiftimizi canlandıran Yoon Eun-hye ve Gong Yoo’nun ciddi bir çıkış yapmasına olanak sağlayan dizi, yayınlanmasının üzerinden neredeyse 10 yıl geçmesine rağmen hala pek çok kdrama severin en beğendiği yapımlar arasında ve  “En İyi Kore Dizileri” listelerinde de üst sıraları zorluyor.

Peki nedir Coffee Prince’i bu kadar başarılı kılan?

Coffee Prince: Tanıtım

Babası öldükten sonra annesinin ve kız kardeşinin sorumluluğunu alıp ailenin reisi olan Eun Chan (Yoon Eun-hye), geçim sıkıntısı içerisinde, part-time işler arasında koşturan genç bir kadındır. İnsanlar, görünüşü ve davranışları sebebiyle çoğu zaman Eun Chan’ı erkek sanırlar, zira her şeyiyle kendisi tam bir “Erkek Fatma”dır. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen, neşesinden ve dürüstlüğünden taviz vermeyen Eun Chan, bir akşam engel olmaya çalıştığı bir kapkaç olayı sebebiyle Han Kyul (Gong Yoo) ile tanışır. Büyük annesinin ısrarı sebebiyle apar topar New York’tan Seul’a dönen Han Kyul, kadınları nasıl idare edeceğini iyi bilen çekici ve yakışıklı bir genç adamdır; varlıklı ailesi sebebiyle hayatı boyunca zorluk çekmeden istediği gibi yaşamıştır. Han Kyul, Eun Chan’ı ilk gördüğü anda onu erkek zanneder ve Eun Chan da buna itiraz etmez. Ailesinin zoruyla görücü usulu buluşmalara katılmak zorunda kalan Han Kyul, karşısına çıkan bu sıkıcı kadınlardan kurtulmak için oldukça sıra dışı bir yönteme başvurur: Eun Chan’ı kendisinin “gay erkek arkadaşı” olması için işe alır. Acil olarak paraya ihtiyacı olan Eun Chan bu işi kabul eder ve sonuç olarak Han Kyul ve Eun Chan ortaklığı işe yarar. Han Kyul’u bir erkekle samimi şekilde gören tüm kadınlar Han Kyul’dan uzaklaşır. Han Kyul geçici olarak ailesinin baskısından kurtulmuş olsa da, büyük anne bir başka zorlu görevle karşısına çıkar. Han Kyul’un harabeye dönmüş bir kahve dükkanının gelirini 3 ay içerisinde 3 katına çıkarması gerekmektedir, büyük annesi ancak bu durumda Amerika’ya geri dönmesine izin vereceğini söyler. Bu süreçte Han Kyul’un, kahve dükkanının aşırı tuhaf sahibi Hong (Kim Chang-wan) ile beraber çalışması gerekmektedir. Han Kyul, biraz Eun Chan’ın zorlamasıyla, biraz da yıllardır aşık olduğu kuzeninin sevgilisi Han Yoo Joo‘yu (Chae Jung-an) etkilemek için bu anlaşmayı kabul eder ve “1st Shop of Coffee Prince“i açar. Çalıştığı Taekwondo stüdyosu bir gecede kapandığı için oldukça zor durumda kalan ve acilen düzenli bir işe ihtiyaç duyan Eun Chan, bu kahve dükkanında yalnızca erkeklerin çalışabileceğini öğrenince Han Kyul’dan aslında kadın olduğu gerçeğini bir süre daha gizlemeye karar verir ve işe başlar. Han Kyul’un kuzeni aranjör Choi Han Sung (Lee Sun-kyun) ve özgür ruhlu ressam Han Yoo Joouzun yıllardır beraberdirler ancak Han Yoo Joo, Han Sung’u bir başka adam için terk edip Amerika’ya gitmiştir. Han Kyul’un Seul’e dönmesiyle hemen hemen aynı zamanda Han Yoo Joo da Seul’e döner ve Choi Han Sung ile yeniden bir ilişkiye başlamanın yollarını aramaya başlar. Tam da aynı dönemde Eun Chan, evine süt dağıtırken tanıştığı Choi Han Sung’a karşı ilgi duymaya başlayacaktır. Bu olaylar zinciri, bu dört karakterin yollarını kesiştirecektir.

Ancak bu yazıya ilham veren olay bir süre sonra gerçekleşir: Han Kyul ve Eun Chan arasındaki ilişki zamanla derinleşir ve Han Kyul kendisini, iş vereni olduğu bu genç “adam”dan hoşlanırken bulur.

Yukarıdaki tanıtım okunduğunda, eğer yargılamayı sadece hikaye üzerinden yaparsanız karşınızda sıradan romantik-komedi türünde bir Kore dizisi olduğunu düşünebilirsiniz.  Şu sıralar, bu yılın en çok ses getiren dizilerinden Goblinve geçtiğimiz yıl yayınlanan üç başarılı filmi sebebiyle kariyerinin en başarılı dönemlerinden birini yaşayan ve seçtiği yapımlarda oldukça titiz davranan bir aktör olan Gong Yoo da bu proje kendisine ilk teklif edildiğinde benzer şeyler düşünmüş. Kore’de oldukça yankı uyandıran filmi Do-ga-ni‘nin yayınlandığı dönemde yaptığı bir röportajda¹, ilk başta Coffee Prince‘de aslında rol almak istemediğini içtenlikle anlatan oyuncu ne zaman ki dizinin yönetmeni Lee Yoon-Jung‘ın önceki işlerinden Taerung National Village‘ı izlemiş, ancak o zaman yönetmenle oturup dizi ile ilgili konuşmak için ikna olmuş. “Çünkü” diyor Gong Yoo, “Ancak o zaman Lee Yoon-Jung’un TV için drama çeken sıradan bir kadın olmadığını anladım, nasıl ki aktörleri canlandırdıkları role göre değerlendiriyoruz, yönetmenleri de yaptıkları işe göre değerlendiriyoruz.” En nihayetinde, Gong Yoo’nun doğru bir karar verdiği ortada; zira Coffee Prince hem yarattığı karakterler, hem de bu sıradan gibi görünen hikayeyi cesurca işleyiş şekli ile alelâde bir dizi olmaktan çok daha fazlasını ortaya koyuyor.

“Gender Bender” ya da “Cinsiyetleri Karıştırmak”

Urban Dictionary’de Gender Bender kavramı, “Cinsiyet rollerinin tersine çevrildiği veya çeşitli şekillerde yönlendirildiği durum. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rollerinin sınırlarını araştıran ya da varlığını inkâr eden kişi.” olarak tanımlanıyor. Kore dramaları göz önüne alındığında ise oldukça popüler bir alt tür olan Gender Bender, kadınların çeşitli sebeplerle erkek gibi giyinmek ve erkek gibi davranmak durumunda kaldığı hikayeleri belirtmek için kullanılıyor. Gender Bender hikayesini merkeze alan pek çok Kore dizisi mevcut (You are Beautiful, To The Beautiful You gibi), ancak 2007 yılında yayınlanan Coffee Prince bu diziler arasında öncülerden birisi ve kendinden sonra yayımlananlara bakıldığında belki de en cesuru. Ve bana kalırsa -ayrıntılarına değineceğimiz pek çok sebep ile beraber- Coffee Prince’i benzer hikayelerden ayıran en önemli özellik hikayenin temelinde erkekmiş gibi davranan bir kadın olmaması; Eun Chan davranışları ve görünüşü sebebiyle erkek sanılan bir kadın.

Bu erkek sanılma durumu, bize daha ilk sahnelerde açıkça gösteriliyor. Eun Chan, sadece saç kesimi ya da kıyafetleri sebebiyle değil; yürüyüşü, konuşması ve hareketleriyle de erkek sanılabilecek bir kadın. İlk bölümlerde Eun Chan’ın özellikle bu konuda çaba gösterdiğini düşünmüştüm. Bir defa Eun Chan daha çok erkeklerin tercih ettiği/edileceği türde işlerde çalışmakta: motorlu kuryelik yapmak gibi. Kore’de iş hayatında kadın ve erkekler arasında büyük bir eşitsizlik olduğu bilinen bir gerçek. Aynı ülkemizde olduğu gibi kadınların iş hayatında yer almaktansa, ev hanımlığı yapması bekleniyor. Kadınlara ev işleri ve annelik uygun görülüyor, aynı pozisyonda çalışan bir erkek ve kadının aldığı maaş arasında kadınları mağdur edecek düzeyde fark olduğu gibi, kadınların üst seviyede pozisyonlara gelmesi de çok zor.² Bu gerçekler göz önüne alındığında, Eun Chan’ın öyle hissetmediği halde daha avantajlı olduğunu düşündüğü için erkekmiş gibi davranıyor olması şaşırtıcı olmazdı, bu ona pek çok açıdan fayda sağlardı. Ancak ilerleyen bölümlerde Eun Chan’ın küçüklüğüne dair bir sahnede, ilk okul çağındaki halini izliyoruz. Kız kardeşi, annesi ve babası ile evde vakit geçiren Eun Chan daha küçücük bir çocukken evde tekvando kıyafetleri ile geziyor, babasının kravatını takıyor ve saçları o zaman bile kısacık. Bu sahne bize Eun Chan’ın sadece çalışmak zorunda kaldığı dönemde değil, tüm hayatı boyunca böyle olduğunu göstermesi açısından önemli.

Sonuç olarak basitçe anlatmak gerekirse, Eun Chan cinsiyet kimliği kadın olsa da, cinsiyet ifadesi olarak feminen değil, maskülen sayılan özellikler taşımakta.³ 

Eun Chan hayatı boyunca hiç alışılagelmiş, standart kadınlardan olmamış. İzlediğimiz hikaye boyunca da, önceden nasılsa öyle davranmaya devam ediyor. Dizinin en sevdiğim özelliklerinden birisi Eun Chan’ın bir “baştan yaratma” sürecinden geçirilip, karşımıza kadınsı bir kadın olarak yeniden servis edilmiyor oluşu. Her ne kadar Han Sung ile Han Yoo Joo’nun resim sergisine giderken bu baştan yaratılma durumu yaşansa da, bu ancak bir bölümün kısa bir kısmında devam ediyor ve çok şükür ki uzatılmıyor. Kaldı ki zaten Eun Chan kendisine giydirilen elbise ve topuklu ayakkabılar ile, pantolonlar ve t-shirtler ile olduğundan çok daha rahatsız. Yani kadın gibi görünmek için, erkek gibi görünmek için olduğundan daha fazla rol yapması gerekiyor. Evet, elbise, uzun saç ve makyaj ile güzel görünüyor Eun Chan ama bu kadın o değil. Han Sung daha sonra itiraf edeceği üzere “güzel”leştikten sonra Eun Chan’dan etkileniyor ve kafası da ilk o anda karışıyor belki ama Han Kyul ilginç bir şekilde Eun Chan’ı o haldeyken tanımıyor bile.  (Çünkü Han Kyul’un, Eun Chan’da gördüğü şey “güzel”likten çok daha fazla, çok daha derin. Bu konuya geleceğiz.)

Diğer taraftan Eun Chan, Han Kyul’un ailesi ile bir araya geldiğinde örneğin, kendisinden kadınsı kıyafetler giymesi, olduğundan farklı olarak daha ince daha zarif olması beklendiği için sinirleniyor. Bu konuda düpedüz hakarete uğruyor olsa da (büyük anne Han Kyul’a Eun Chan için “Bu ŞEY ile nasıl birlikte olursun?” diyor) kendinden taviz vermiyor ve onların beklentileri doğrultusunda değiştirmiyor kendini. Hatta dizinin finalinde, 2 yıl kaldığı İtalya’dan döndüğü zaman bile hala saçları kısa, üzerinde jean ve t-shirt var. Eun Chan nasıl hissediyorsa öyle davranmaya devam ediyor, karakteri toplumun beklentileri karşısında eriyip gitmiyor.

Tüm bunlar düşünüldüğünde, etrafı toplum standartlarına uygun, güzel, bakımlı ve kırılgan kadınlar ile çevrili olan Han Kyul’un ilk gördüğü andan itibaren -aynı diğer insanlar gibi- Eun Chan’ı erkek sanması bizi çok da şaşırtmıyor. Han Kyul zaman zaman şüpheye düşüyor elbette, ancak Eun Chan’ın Han Kyul ile ilişkisi başlarda sadece maddi çıkarlar üzerine kurulu olduğundan erkek olarak kalmak daha mantıklı geliyor ve sesini çıkarmıyor Eun Chan.

Bu noktada üzerinde durulması gereken konulardan bir diğeri de Han Sung’un en az kuzeni Han Kyul kadar doğal şekilde Eun Chan’ın kadın olduğunu anlaması ve erkek olup olmadığı konusunda hiç şüpheye düşmemesi. Han Kyul’un Eun Chan’ı erkek sanırken, Han Sung’un onun kadın olduğunu hemen anlaması izleyiciye mantıksız gelebilir. Ancak ben bunun sebebinin, Han Sung’un Eun Chan’ın önce sesini duyması, kendisini görmemesi olduğunu düşünüyorum. Han Sung, Eun Chan’ın her sabah süt dağıttığı evlerden birisinde yaşıyor ve Eun Chan bu adamın bir süredir farkında. Hatta kendisi, Han Sung’un şirin köpeği Terry ile arkadaş olmuş durumda. Bir sabah Terry ile kapalı kapılar ardından sohbet ederken, Han Sung ile tanışıyorlar ve ilk iletişimleri birbirlerini görmeden oluyor. Bu yüzden Han Kyul’un Eun Chan’ı erkek sanması kadar, Han Sung’un Eun Chan’ın kadın olması konusunda şüpheye düşmemesi de anlaşılabilir.

Eşcinsellik 101: Gay Olmak ya da Olmamak

Eun Chan & Han Kyul

Ne demiştik, Han Kyul zengin bir aileden gelen genç ve yakışıklı bir adam. Uzun boyu ve şahane stili ile girdiği ortamlarda dikkat çeken birisi ve bunun da farkında olarak kadınları nasıl idare edeceğini çok iyi biliyor. Annesi ve büyük annesi ile de yakın bir ilişkisi var ve hayatını istediği gibi özgür ve rahat yaşamak konusunda onları yönlendirmekte zorlanmıyor. Ancak ondan habersiz ciddi bir hastalık yaşayan büyük annesi, onu “adam etmek” konusunda kararlı. Coffee Prince‘de yer alan “eşcinsellik” altmetni ilk defa karşımıza, Han Kyul’un Amerika’dan dönüşünün ardından anne ve büyük annesi ile ilk buluşmasında çıkıyor. Han Kyul, Amerika’daki erkek arkadaşlarından birisiyle oldukça samimi bir haldeyken Kore’den bir tanıdığa yakalanıyor ve bir adamın Han Kyul’u yanağından öperken çekilen fotoğraf Kore’de pek çok dedikoduya sebep oluyor. Şaşırtıcı olan, annesi kendisinden bu konuda hesap sorarken Han Kyul’un ona hiç sinirlenmiyor oluşu. Aslında Han Kyul, ne bu ilk seferde ne de daha sonraki eşcinsel olmasına dair yapılan imalarda hiçbir zaman sinirlenmiyor. Hatta, bu yanlış anlaşılmayı çıkacak dedikodulara aldırmaksızın, imajının zedeleneceğini düşünmeksizin, kendi lehine kullanmak için, Eun Chan’ı “sözde gay sevgilisi” olarak işe alıyor. İşte Han Kyul’un eşcinsellik hakkında onaylayan ya da onaylamayan duruşu, yani bunu anormal bir şeymiş gibi algılamıyor oluşu Coffee Prince’i öne çıkaran en önemli özelliklerden bir diğeri. 

Yıllarca yaşadığı işgaller, Kuzey Kore ile olan savaş ve akabinde halen devam eden anlaşmazlıklar ve yine yıllar süren toplumsal yasak ve baskılar sebebiyle Kore bazı açılardan Dünya’nın geri kalanına göre pek ilerleme kaydedememiş bir ülke. Burada özellikle altını çizmek gerekiyor ki, 1972 yılında mini etek giymenin, erkeklerin saç uzatmasının ve Rock ‘n’ Roll’un tamamen yasaklandığı bir ülkeden bahsediyoruz.4 “Özgür düşünce”nin dünyayı etkisi altına aldığı bir dönemde, farklı dertlerle uğraşan Güney Kore, günümüzde -gelişmiş ülkeler göz önüne alındığında- halen muhafazakar sayılabilecek bir toplum yapısına sahip. Gerçeği ne denli yansıttığı tartışmaya açık olsa da bu muhafazakar aile yapısını, Kore dizilerinde de açıkça gözlemleyebiliyoruz: aile büyüklerine karşı aşırı saygılı davranma, erkeklerin daha baskın karakterde olması, evlilik öncesi cinselliğin neredeyse hiç yaşanmaması, öpüşme sahnelerinin dahi çok sınırlı olması vs. Böyle bir toplumda eşcinselliğin henüz bir tabu olmasını çok da yadırgamamak gerekiyor.5 Eşcinselliğin tabu olduğu bir ülkede ise Coffee Prince’in anlattığı hikaye daha da büyük önem kazanıyor. Yazımın başlarında Coffee Prince’in kendinden sonra gelen benzer dizilerden çok daha cesur olduğunu söylemiştim. Örneğin hem To the Beautiful You hem de You are Beautiful dizilerinde, erkek sanılan kadına aşık olan erkek karakterler olsa da, baş rol erkek karakter ilk bölümlerde karşısında erkek taklidi yapan bir kadın olduğunu hemen öğrenir, böylece hikayenin temelindeki aşk hikayesi, eşcinsellik gibi tehlikeli bir meseleden uzak tutulur. Coffee Prince ise o tehlikeli sulara korkusuzca giriyor; baş rol erkek karakter karşısındaki “insan”a olan aşkını onun kadın olduğunu öğrenmeden önce itiraf ediyor.

Han Kyul ve Eun Chan daha yeni tanışmışlarken daha, Han Kyul Eun Chan’ın hem çocuksu mutluluğundan hem de çalışkanlığından oldukça etkileniyor. O zamanlarda dahi Eun Chan ile olmak ya da onu düşünmek Han Kyul’un gülümsemesine sebep oluyor. Coffee Prince dükkanında birlikte çalışmaya başlamalarından sonraysa ikisinin ilişkisi derinleşiyor, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatları oluyor. Eun Chan, zaten tanıyan herkesin seveceği bir insan: çalışkan, dürüst, eğlenceli, hayattaki küçük şeylerden keyif alan, sorumlulukları sebebiyle söylenmeyen, insanların kendilerini yanındayken rahat hissettikleri biri. Zamanla Han Kyul Eun Chan’ı daha fazla görmek, onunla daha fazla zaman geçirmek istemeye başlıyor. Küçük bir erkek çocuğunun, sevdiği kızın saçını çekmesi gibi; Eun Chan’dan hoşlandıkça ona daha fazla eziyet ediyor. Her ne kadar daha ilk bölümlerde, kahve dükkanındaki diğer prenslerin Eun Chan’a olan samimi davranışları Han Kyul’u içten içe rahatsız etse de Han Kyul’un durumun ciddiyetini anlaması için biraz daha zaman geçmesi gerekiyor. Han Kyul’un Eun Chan’dan hoşlanmaya ne zaman başladığını keşfettiği anı net olarak söylemek zor: Eun Chan’a ilk defa oyuncak odasını gösterdiği zaman mı, hep beraber gittikleri tatilde çektirdikleri fotoğraflara bakmaktan kendini alamadığı zaman mı, yoksa her şeyin yolunda olduğunu kendine ispat etmek için Eun Chan’a sarıldığı zaman mı… Tam anını söylemek bizim için zor olsa da, Han Kyul’un Eun Chan’a karşı hislerinin sadece arkadaşça hisler olmadığını fark ettiği gün sonunda geliyor.

Han Kyul, Eun Chan’a daha derin hisler beslediğini anladıktan sonra içsel bir hesaplaşma yaşamaya başlıyor. Tüm hayatını heteroseksüel bir erkek olarak geçirdiği için hislerini anlamlandırmakta çok zorlanıyor Han Kyul. Başlarda izlemesi eğlenceli olan bu şaşkınlık, zamanla Han Kyul’a acı vermeye başlayınca bizler için de üzücü hale geliyor. Han Kyul kendine “Ben? Bir erkeğe? Nasıl olur?” diye sorarken, Eun Chan ile birlikte zaman geçirme isteğine de engel olamıyor. Diğer taraftan Eun Chan da, Han Kyul’dan hoşlanmaya başladığını anlıyor ve o da kendi içinde bir hesaplaşma yaşıyor. Onun açısından Han Kyul kısa süre sonra Amerika’ya geri dönecek olan ve kendisi gibi bir kadını sevme ihtimali olmayan bir adam. Bu sebeple aslında dizi boyunca her zaman dürüst olan Eun Chan, Han Kyul’a aslında kadın olduğunu bir türlü itiraf edemiyor, “Kadın olarak reddedilmektense, erkek olup yanında kalırım” mantığı ile hareket ediyor. Ancak yine de Eun Chan, Han Kyul’a ondan hoşlandığını söylemeye cesaret ediyor, Han Kyul hislerinin karşılıklı olduğunu öğrenip, Eun Chan’ın gay olduğunu sanmaya başlayınca kafası daha da karışıyor.

Han Kyul bir taraftan Eun Chan ile birlikte olmaktan çok keyif alsa da, aynı zamanda bundan rahatsızlık hissetmeye başlıyor. Han Kyul ne onunla ne de onsuz yapamadığı Eun Chan’ı hayatının neresine koyacağını bilemez hale geliyor. Ve sonunda rahat rahat Eun Chan ile beraber zaman geçirmek ve bu konuda suçluluk duymamak için, teoride çok mantıklı görünen ama pratikte canını çok acıtacak bir karar veriyor: Eun Chan ile kan kardeş olmak.

Ve işte Coffee Prince’i benim için en iyi dizilerden biri haline getiren o sahneyi de, hemen bu kararın akabinde izliyoruz.

Bir otorite olmasam da izlediğim onca dizinin ardından, Gong Yoo’nun çok iyi bir oyuncu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim sanırım. Han Kyul ve Eun Chan’ın beraber okyanus kenarına gittikleri (ve dizinin ilk kırılma noktasını oluşturan) sahnenin inanılmaz başarısı da işte Gong Yoo’nun, canlandırdığı karakterin yaşadığı acıyı izleyiciye olduğu gibi aktarabilmesiyle alakalı.

Eun Chan yanında uzanmış yatarken, Han Kyul’un ona sarılmak isteyip rahatça sarılamadığı bu sahne gerçekten izleyicinin kalbini kırıyor. Bu sahnede Gong Yoo’nun yüz ifadeleri, bakışları ve göz yaşları; muhteşem soundtrack ile bir araya geliyor ve Han Kyul’un yaşadığı acı hepimiz için boğazımızdaki yumruya dönüşen bir gerçek haline geliyor.

Eun Chan ile Han Kyul, kan kardeş olduklarında beraber rahatça vakit geçirebilseler de, Han Kyul aslında istediğinin bu olmadığını anlıyor ve oyuna daha fazla devam edemeyeceğini fark ediyor. Verdiği kararın arından Eun Chan’dan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyor. Birbirlerinden en azından o Amerika’ya gidene dek uzak dururlarsa, bir şekilde duygularının üstesinden geleceğini düşünüyor.

Han Kyul, Eun Chan’dan uzak durmaya çalıştığı dönemde kendini bir süre eve kapatıyor ve kendisini yoklamaya gelen arkadaşı Ha-Rim’e (Kim Dong-wook) dürüstçe duygularını açıyor. Her ne kadar Ha-Rim duyduklarına şaşırsa da, abartı bir tepki vermiyor. Hatta ertesi gün Eun Chan ile eşcinsellik hakkında konuşup, artık bunun Kore’de kabul gören bir durum olduğuna onu ikna etmeye çalışıyor. Aslen Japon olan Sun-ki (Kim Jae-Wook) de Eun Chan ve Han Kyul arasındaki ilişki için sürekli “Bu artık Japonya’da normal karşılanıyor. Kadın ya da erkek olmak önemli değil, önemli olan birbirini sevmek” şeklinde konuşuyor. Dizi, pek çok karakteri üzerinden mevzunun cinsiyetle değil, iki kişinin birbirini sevmesiyle alakalı olduğunu üzerine basarak tekrar ve tekrar dile getiriyor.

Cinsiyetler Üstü Aşk

Han Kyul, Eun Chan ile işçi-işveren olarak başlayan ilişkisini, önce arkadaşlıkla, sonra kan kardeşi olarak sınırlamak istese de duygularına yenik düştüğünü anladığı noktada ondan uzak durmaya karar veriyor. Ancak hem Eun Chan’a hem kendine çektirdiği tüm acıların, söylenen kırıcı sözlerin, dökülen göz yaşlarının, gizli yaşanan ve tahammülü zor kıskançlıkların ardından basit gerçekle sonunda yüzleşiyor: Han Kyul, Eun Chan’ı seviyor, bir kadın ya da erkek olduğu, güzel ya da etkileyici olduğu için değil, sadece Eun Chan olduğu için. Yaşadığı ülkenin tabularına, toplumda karşılaşacağı baskılara, ailesinin ya da arkadaşlarının kendisini dışlama ihtimaline, sahip olduğu her şeyi kaybetme riskine rağmen, Han Kyul, Eun Chan olmadan yaşayamayacağını anladığı an cesaretini topluyor ve aşkını itiraf ediyor. (Ve dizinin ikinci kırılma noktasını oluşturan) Tüm zamanların en iyi itiraf ve ilk öpüşme sahnelerinden birisini de izlemiş oluyoruz böylece.

 

“Sadece bir defa. Bunu sadece bir kere söyleyeceğim, o yüzden iyi dinle. Senden hoşlanıyorum. Artık senin bir erkek ya da uzaylı olmanı umursamıyorum. Seni unutmaya çalışmak gerçekten çok zor, o yüzden buna bir şans verelim. Gidebildiğimiz yere kadar gidelim.”

Zengin ve tanınmış bir ailenin varisi, üzerinde çok fazla sorumluluk olan, kendisinden çok fazla şey beklenen ve daha da önemlisi hayatını bu yaşa dek heteroseksüel bir erkek olarak geçirmiş bir adam olan Han Kyul için, bu itirafın ne denli zor olduğunu bilmiyorum yeniden anlatmaya gerek var mı? Coffee Prince, aşk denilen şeyi cinsiyetlerden, toplumun cinsiyetlere biçtiği rollerden daha farklı bir noktaya çıkarıyor ve aşkı cinsiyetler üstü olarak yeniden tanımlıyor; sakince, basitçe ve katıksız şekilde.

“Kötü Adam”ı Olmayan Bir Dizi

Prensler

Şimdiye dek izlediğim Kore dizilerinde keyfimi kaçıran ögelerden birisi, hikayede gerçekleşen kötü olayların hep belli karakterlere yüklenmesi olmuştur. Bu “şeytani” karakter ya da karakterler, belli belirsiz motivasyonları ile baş rol oyuncularımızın hayatlarını çekilmez kılmak için ellerinden geleni yapar. Hiç kimsenin “saf kötü” olamayacağını düşünürsek, yaratılan bu karakterler dizileri gerçekçilikten uzaklaştırır.

Coffee Prince’de doğru ya da yanlış davranan; haklı ya da haksız olan insanlar var ama bir “kötü adam” yok. Buna gerek de yok… Talihsizlikler, zorluklar, eşitsizlikler, hastalıklar ve sürprizlerle dolu hayat zaten yeterince kötü olabiliyor. Bu gerçekçiliği yansıtmak yeterliyken, yapay bir “kötü” karakter yaratılmaya ihtiyaç duyulmamış. Ve böylece kulağa bu denli absürt gelen bir hikaye -Nasıl olur da bir kadın aylarca erkekmiş gibi davranır da fark edilmez?- olabileceği en gerçekçi haliyle anlatılmış.

Kötü karakteri olmayan Coffee Prince’in, en büyük hatayı yapan karakteri Eun Chan. Bazen düşünüyorum, Han Kyul’un yerinde ben olsam, yaşadığım onca içsel mücadele ve acının ardından, aslında tüm bunların boşuna olduğunu anlasam ne yapardım diye. Bir insanın bir başkasına hissettiği sevginin boyutunu anlamak zor olduğundan yapılan yorum çok mantıklı olmayacak ama sanırım han Kyul’un yerinde ben olsam ne Eun Chan’ı, ne de onunla beraber bana yalan söyleyenleri affedemezdim. Eun Chan nelere yol açacağını tahmin etmeksizin bir yalan söylüyor, zamanla bu yalan daha fazla insan dahil oluyor ve geri dönüşün mümkün olmadığı noktada kalbi en çok kırılan Han Kyul oluyor. Çok şükür Han Kyul’un, Eun Chan’a olan kızgınlığı ve benimkinden kısa sürüyor ve oldukça romantik/masalsı bir şekilde başlıyor kadın Eun Chan ile erkek Han Kyul’un hikayesi.  Coffee Prince bu noktadan sonra ise tamamen bir “kendini iyi hisset” dizisi haline geliyor, yer yer duygusal anlar yaşanıyor olsa da diziyi yüzünüzde kocaman bir gülümseme ile tamamlıyorsunuz.

Son Söz

Bu yazıyı hazırlarken oldukça yıpratıcı bir süreçten geçtiğimi itiraf etmeliyim. “Cinsiyet” konusu başlı başına zorlayıcı bir konuyken, bu yazının yalnızca bir dizi eleştirisi olmasını da istemediğimden yazdığım her cümlenin üstünden defalarca geçtim ve “eril” bir dil kullanmama konusunda da mümkün olduğunca çaba harcadım. Hayatımda ilk defa bir yazıyı tamamlamak bu kadar uzun sürdü ve şu anda bu son satırları yazarken gerçekten büyük bir rahatlama hissediyorum.

Kore dizileri benim de uzun süre ön yargı ile baktığım (bazı açılardan çok da haksız değiliz aslında) ve gelecekte de kısa sürede bu ön yargılardan kurtulamayacağını ön gördüğüm yapımlar olsa da, Coffee Prince çok büyük bir iddiası olmaksızın, büyük bir prodüksiyon olmamasına rağmen hikayesini net bir şekilde anlatmayı başaran bir dizi. TV sektöründe beklenenden çok daha iyi oyunculara sahip, cinsiyet kavramına bakış açısı ve eşcinsellikle ilgili söyledikleri itibariyle oldukça özgürlükçü, dönemine ve ülkesine rağmen cesur, sınırlı cinselliğe rağmen seksi olmayı başarabilen ve hepsi hem güçlü hem de bağımsız olan kadın karakterlere sahip olan bir dizi. Ve tüm bunlarla birlikte, bu sımsıcak diziyi bitirdiğinizde kendinizi mutlu hissediyorsunuz. Bağımlılık yapan soundtrack ise diziyi benzersiz kılan en önemli özelliklerden belki de.

Coffee Prince’i izlememi tavsiye eden dostlara teşekkürler, karşıma bana bu denli anlamlı gelecek bir iş çıkacağını tahmin bile edemezdim. Hayatımın bu döneminde hem aşk üzerine, hem de cinsiyet kavramı üzerine bu kadar kafa patlatmama vesile olan Coffee Prince’e ise ayrıca minnettarım. Demek ki dünyanın en önemli meselelerini bile, izleyenin yüzüne kocaman bir gülümseme koyarak anlatmak mümkünmüş…

Kaynak:

¹ People Inside – Interview with Gong Yoo – Link

² 100 Women: How South Korea stopped its parents aborting girls – Link

³ Cinsiyet Kimliği: Erkek, kadın, her ikisi birden, akışkan ya da hiçbiri sayılmayan bir cinsiyete sahip olmaya dair hissedilen bu duygu, genelde üç yaşına kadar belirleniyor. Natrans bireyler doğduklarında kendilerine atanan cinsiyetle özdeşim kurarken, transgender bireyler kurmuyor.
Cinsiyet İfadesi: İnsanlar giyim, davranış, dil ve başka dışa vurum yöntemleriyle cinsiyetlerini ifade ediyor. Bu özelliklerin maskülen (erkeksi) mi, feminen (kadınsı) mi olduğu kültürlere göre farklılık gösteriyor. (National Geographic Türkiye – Ocak 2017 – Özel Sayı: Cinsiyet Mücadelesi)

The Birth of Korean Cool, Euny Hong – Link

5 LGBT rights in South Korea – Link

[hr style=”solid”]

 *Bu yazı ilk kez, Dizi-Mania‘da yayınlanmıştır.

Burcu Babal

1984 yılında Bandırma’da başlayan hayat yolculuğuna 15 yıldır İstanbul’da devam ediyor. Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun, bilişim sektöründe çalışıyor. Uzun yıllardır çeşitli alanlarda yazdıklarını, pek çok farklı ortamda paylaşıyor. dizi-mania.com web sitesinin kurucusu ve baş editörü. Whedonsever. Neil Gaiman sevdalısı. Dizi izler, dizi eleştirir. Kitap okur. Korean Wave takipçisi. widfara diye de bilinir.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir