Türkiye’yi Bir Rönesans Bekliyor Umudundayım

 Türkiye’yi Bir Rönesans Bekliyor Umudundayım

Sanata, sanatçıya uygulanan baskıcı politikaların gölgesinde, tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Varız da yokmuşuz gibi. Aslında topyekûn sanatı susturma çabasıyla karşı karşıyayız. Öyle ya, sanat korkutucudur egemen güç için. Çünkü bütün devrimler, uyanışlar sanatçılar eliyle başlatıldı. Sanat haksızlığa direndi, yanlışı söyledi, “Kral çıplak!” dedi. Onun için sanatı mühimsiyorum. Ve sanata, sanatçılara, gazetecilere yapılanlara kızıyorum! Ne demek gazeteci dövmek! Rezil oluyoruz dünyaya.

Bugün Türkiye’yi bir Rönesans bekliyor umudundayım.

Türkiye’de sanatın popüler kültür değerlerine büründürülerek algılanışının, sanatın gerçek değerlerinin halktan uzak tutulmasıyla doğrudan ilişkisi var. Yıllar önce Danny Kay, klasik müziği çocuklara ve hatta herkese sevdirmek için muhteşem bir gösteri yapmıştı. “Klasik müzik, sıkıcı ve herkesin anlayamayacağı bir müziktir,” önyargısını dümdüz etmiş, usta bir cambaz gibi klasik müzik ve halkın dili arasında olağanüstü buluşlarla gidip gelmiş, sonunda akıl almaz bir finalle klasik müziğin sonsuzluk duygusunu salondaki ve ekran başındaki herkese öğretmişti.

Bu örneği vermemin nedeni, yıllardır sanatın gerçek değerlerinin halktan şu ya da bu nedenle uzak tutulmuş olmasıdır. Çehov’un Vişne Bahçesi’ni izlemek için yanıp tutuşan kaç kişi tanıyorsunuz? Ya da hafta sonları senfoni konserlerini rutin bir etkinlik haline getiren kaç kişi sayabilirsiniz? Böyle biri varsa, ne de olsa kendini beğenmiş entelin biridir. Gördünüz mü? Bu, üzücü bir yanılsamadır!

Eğitim, doğduğunuz anda başlar. Öğrenim ise akıl çalışmaya başladıktan sonra!

Eleştiri önemli bir şey. Gelişmeye faydası var. Ben eleştirilere açık bir insanım. Kendimi kontrol ettiğim durumlar da var. Duyarlı biriyim. Ama beni yıpratırlarsa hiçbir şey yapamam. Çok kötü şeylere bile buradan oyun için nasıl bir espri çıkarırız, diye bakarız. Ama artık bulamayacağım gibi geliyor. Kendinizi baskıladığınızda, bunu söyleyeyim mi söylemeyeyim mi diye düşündüğünüzde motivasyonunuz düşüyor. Tiyatro bir sanat dalı, sonsuz bir özgürlük alanı. Yaratıcılık, özgürlükten kaynaklanır. Bunu kabullenemiyorum.

Okuldan başlıyor yapma, etme, sus, konuşma mevzusu. O yüzden soru sormuyoruz! Eskişehir’e gittim. Öğrenci kenti. Gençlere sordum, “Tiyatro yapan var mı?” diye. Bir yığın el kalktı. Ama soru sormuyorlar. Beni bulmuşsunuz, tiyatro okuyorsunuz ama soru soramıyorsunuz. Çıktım okuldan, arabaya binerken genç bir kız geldi. “Size birkaç soru sorabilir miyim?” dedi. “Hayır,” dedim, “soramazsın.” Ben (en önde oturuyordu, gördüm) gözüne bakarak söyledim sorunuz var mı, diye. Sanatçı neden, nasıl diyendir, biliminsanı da öyle. Ben olsam yüzlerce soru sorardım.

Eğitimle öğretim bir arada olursa önemli. Eğitim, doğduğunuz anda başlar. Öğrenim ise akıl çalışmaya başladıktan sonra! Cem Yılmaz dedi ya, “Eğitim şart,” diye! Aslında hazır olun, bak böyle eğitiyorlar sizi, uyarısında bulundu. Atları da eğitiyorlar. Sirklerdeki hayvanları da. Eğitim şartsa, öğrenim de şart.

Müzik öğretmenim vardı, bize güya müzik öğretiyordu ama öğrenirken ellerini arkaya koydurtuyordu. Düşünebiliyor musun, kıpırdamadan duruyorsun. Bu müzik yahu, sanatın başı! Ritmi duyuyorsun ama kıpırdamak yasak. Bunun neresi eğitim, neresi öğretim? Bu, olsa olsa faşizan bir baskı.

Üstü görünen bir kadından ne kötülük gelir sana?

Sadece sanat filmleri değil, Recep İvedik gibi filmler de gerekli. Torunum Emre çok sever onu. İzlerken kah kah güler. Bir gün merak ettim, “Niye bu kadar gülüyorsun, niye çok izleniyor Recep İvedik?” diye sordum. “Anneanne, o bir el hareketi yapıyor ya filmde, küfrediyor, herkes onu izlerken tatmin oluyor, çünkü kimse dışarıda bunları yapamıyor, Recep İvedik yapınca herkes rahatlıyor. Herkes, ‘Oh be!’ diye çıkıyor filmden,” dedi. Haklı. Herkesin rahatlaması gerek, eğer o işe yarıyorsa bence de önemli.

Tosun Paşa filminde hamam sahnesi var. Hamamda neyle oturursun? Peştamalla. Şener Şen de, Adile abla da, Müjde Ar da, hepimiz peştamallıyız. Göğsümüzle boynumuzun arası açık. Birkaç yıl önce, TRT’de bu hamam sahnesinin 25 dakikası kesilmiş. Filmin ne olduğunu anlamıyorsun. Nasıl kesersin? Ne amaçla kesersin? Sordum; “Siz peştamallısınız ya, ondan,” dediler. “Tamam o zaman, bir dahaki sefer paltoyla gireriz hamama,” dedim. Üstü görünen bir kadından ne kötülük gelir sana? Yazık. Çok yazık…

Görsel: Rafael,  Atina Okulu

Bu yazı, Pulbiber derginin Kasım 2015 sayısında yayımlanmıştır.

Ayşen Gruda

Related post